Sleeping At Last, Turning Page.
___
Bok gibi bir güne uyandığımı anlamam birkaç saniyemi almıştı sadece.
Pencere açık kalmıştı ve içeri yağmur yağıyordu. Halının ve açıkta kalan parkelerin ıslanışını izlemeye devam etmemin nedeni, yatağın sıcaklığını terk etmek istemeyecek kadar üşendiğim içindi. Ancak en son pencere rüzgarla birlikte çarpacak gibi hareket ettiğinde yorganı üzerimden atıp ayağa kalktım ve pencereyi kapattım.
Gece Mark'ın sigara içtiğini, odadaki kokudan anlıyordum. Muhtemelen pencereyi açık unutmuştu ki gece yağmur yağmıyordu. Yerlerin o kadar da ıslak olmamasından, yağmurun yeni yağmaya başlamış olduğunu anlıyordum. Yatağa baktığımda Mark'ın yorgana sarılmış bir şekilde diğer tarafa dönmüş uyuyor olduğunu gördüm. Dudaklarını büzüp sıkmıştı.
Komodinin üzerindeki dijital saatin kırmızı sayıları, sabah 10:09'u gösteriyordu. Odadan çıkarken üzerimdeki yoğun hissi atmak istiyordum. Karnım ağrıyordu. Banyoya girip kapıyı kapatırken aklımdaki tek şey suyun altına uzun süre kalabilmekti. Üzerimi çıkarıp dolaptan bornozumu askıya astım ve sıcak suyu açıp küvete geçip oturdum. Dizlerimi kendime çektiğimde ve kollarımı dizlerime sardığımda bir şey fark ettim.
Dün gecenin bulanık bir anı olarak kalmasından şüpheliydim ama somut izlerini bulabileceğimi sanmıyordum. Kolumda, bileğimin biraz üst kısmındaki kızarıklığın yeşil rengini almaya başlamış olduğunu gördüm. Gözlerimi kırpıştırıp gerçek olup olmadığını kontrol ederken diğer koluma baktım. Dirseğimin üzerinde bir morluk daha vardı. Vücudumu kontrol etmeye başlamamın ardından birkaç morluk daha fark ettim ki bu da Mark'ın ne demek istediğinin kanıtıydı.
Sana zarar vermek istemiyorum?
Bunu o anlarda hissedememiştim. Ama bilerek yapmadığını biliyordum. Eğer görürse bana bir daha dokunmayacağını da.
Duştan çıktıktan sonra bornozumu giyip saçlarımı tarayıp kuruttum ve odaya girip hala uyuyan Mark'ı uyandırmamak için sessizce dolaptan gri sweati ve bol kotu çıkarıp giydim. Saçlarımı bulduğum bir tokayla bağladığımda küçük bir atkuyruğu olmuştu.
Odadan çıkıp mutfağa giderek kahvaltı hazırlamaya başladığımda Lolita'nın tırmalama seslerini duydum. Dönüp ona kısaca baktığımda ise koltuğun kenarını tırmaladığını gördüm.
Onu çağırdım ama sadece korkup gitti ve odaların birine girdi. Ben de iki kaseye mısır gevreği doldurdum ve sütlerini ekleyip iki kupa da kahve yapıp masaya yerleştirdim hepsini. Ardından odama gidip kapının önünden Mark'a seslendim.
"Mark uyandın mı?" hala gözleri kapalı ve kronik bir biçimde huzurla nefes alıp vermeye devam eden birine en mantıklı soruyu sorduğumda neredeyse kafama bir şaplak atacaktım. "Mark uyan. Mark?" diye yüksek sesle söylendiğimde gözlerini kısarak açtı ve bana baktı.
"Geliyorum." Diye mırıldanırken yorganı üzerinden attı. Çıplak göğsü gözler önüne serilirken başka bir şey demeden mutfağa dönüp masadaki yerimi aldım. Kahvemden içip, mısır gevreğini kaşıklarken de Mark birkaç dakika içinde gelmişti.
Üzerine siyah kazağını geçirmiş ve pantolonunu giymişti. Karşıma oturduğunda onu yüzünü inceleyemedim sanki baksam tuhaf bir şekilde gülmeye başlayacaktım. Karnımdaki ağrıyı ve gıdıklanmayı hissediyordum. Şeytan... Şeytan?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019