Gnash, Feelings Fade.
___
Sanki aradan bir gün geçmemiş gibi hala karşımdaydı.
Hala en son nasıl bakıyorsa aynı bakıyordu kara gözleri, sarı saçlarına zıt olarak. Hangi akılla limon kafaya dönmüştü ki? Bir arkadaşı falan uyarmıyor muydu aptal mısın diye? Gözleri gibi kapkara olmalıydı saçları da.
Ama bunu söylemek yerine içten içe gülmek işime gelirdi.
Destini için hiçbir şey değişmiyordu. Yanında oturmuş gözlerine, saçlarına bakıyordu ve konuşup gülüşüyordu. Dün gece öylece çıkmıştı Mark, ben de mısır gevreği kasesiyle bakışıp durmuştum.
Şimdiye kadar.
Şimdi aynı kafede, fonda Jae'nin sesiyle dik dik bakışıyorduk. Mark ile dik dik bakışıyorduk. Jae'yi fon müziği olarak kullanmak onu sıradanlaştırdığımı hissettirse de gözlerimi ondan çekemiyordum. Sanki bekçi gibi hayatıma dal düz girmişti ve bunu çok masummuş gibi göstermek için de Destini ile randevulaşıp duruyordu. Ve bunu benimle birlikte yapıyorlardı. En sinir bozucu yanı da buydu.
Tek takılıp başımın etini yiyebilirdi ama bir de işin için Destini'yi sokuyordu.
"Ben hemen geliyordum." Diye gülümseyerek yerinden kalktı Destini bize bir bakış atarak. Çantasını koluna takıp arka tarafa doğru ilerlemeye başladı. Lavaboya gidiyordu. Mark arkasından gülerek bir bakış attıktan sonra bana döndüğünde dudaklarındaki gülüş soldu ve tek kaşı kalkıp gözleri karardı.
Bir şey söyleyecek diye öylece düz düz bakmaya devam ettim ama bir şey söylemedi. "Ne oldu halka açık yerde soyun diyemiyorsun?" dediğimde güldü.
"Seninle çok şey yaşayacağız biliyorsun değil mi?"
Gözlerimi kıstım. "Gevşek Amerikan aksanından nefret ediyorum." Dedim.
Kaşları havalandı. "Seninki de fena değil." Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp sırtıma yaslandım ve ellerimi göğsümde topladım.
"Destini'yle oynamayı kes."
"Kıskanıyorum de."
"Kıskanmıyorum. Benim yüzümden onun kalbi kırılacak."
Dudak büktü. "Belki de kırılmaz. Eğer istediğimi söylersen." Dedi gözlerini açarak.
"Ne var biliyor musun?" dedim ve hafifçe masaya eğilerek gözlerimi iyice kıstım. Bu sırada o da kaşlarını hafifçe çatarak beni dinledi. "İkiniz de umurumda değilsiniz." Deyip tekrar arkama yaslandığımda göz devirdi. "Ben kendi halinde bir kızım. Aradığın kişiyi yanlış yerde arıyorsun."
"Ben pek bundan emin değilim..."
"Sıra vardı." Diye söylenerek geldi Destini. Ne kadar olmuştu ki gideli? Gözlerimi sahneye çevirdiğimde Jae'nin çoktan yerini başkasına vermiş olduğunu gördüm. Kendi kendime derin bir nefes verip öylece olduğum yerde kalakaldım. Mark hayatımda olmaya devam ettiği her gece berbat geçecek gibi görünüyordu.
"Ben gidiyorum sonra görüşürüz."
"Nereye?" dedi bir anda Destini ben çantamı alıp ayaklanırken.
"Çok uykum var. Dün gece uyuyamadım." Diye mırıldandım. Dün gece uyuyamamıştım çünkü gözümü kapattığımda Mark'ın limon kafasını ve karakteristik aksanını duyuyordum.
Destini beni onayladığında kafeyi hızlı adımlarla terk ettim ve hırsla yürümeye başladım alaca karanlık sokakta. Nefret seviyem git gide yükselirken soluklarım hızlanmıştı ve içimdeki yoğunluğu atabilmem için ancak koşmam gerekiyor gibi hissediyordum. Hava hafif esiyordu. Yürüdükçe içimdekilerden kurtulacağımı düşündürecek bir havaydı işte. Yağmur yağsa, daha çok kabullenişi hissederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019