1.9

978 104 32
                                    

Jason Walker, Down.

hikaye sıralamalarda çok kötü. oy vermeyi ve yorum bırakmayı unutmazsanız yaşamak için bir sebebim olur. thats it. ily. badbye.
__

"Lucas..." Gözlerini neredeyse hiç kırpmıyordu. Tedirginliğimi saklamaya çalışarak Mark'a döndüğümde kaşlarını çatmış onun da şaşkınca Lucas'a bakakaldığını gördüm. "Lucas Yoonoh ne demek?" diye sordum ona.

"Jae'nin diğer adı." Diye yanıtladı Mark hızla. Jaehyun? Onun adını söylemişti. Onu... Hatırlamış mıydı?

"Lucas onu hatırladın mı?"

Yüzünde mimik kımıldamıyordu. Dümdüz bir şekilde öylece sahneye bakıyordu ama tek kelime etmiyordu. Oturduğum sandalyeden kalkarken kolumdaki saate bakıp Mark'a işaret ettim kalkması için. Lucas'ı uzun zaman sonra ilk kez dışarı çıkarıyordum ve kötü bir şey olmasından korkuyordum.

Uzanıp Lucas'ın koluna girdiğimde oturduğu yerden kalktı ve birlikte orayı, Jae'nin hala devam eden slow şarkısının eşliğinde terk ettik. Dışarı çıkıp taksi çevirdikten sonra da eve varmamız 15 dakika sürmüştü. Belli belirsiz yağmur damlalarının altında taksiden inip apartmana yaklaştığımda Mark kaldırımda öylece beklemeye başladı. Gelmeyeceğini anladığımda itiraz etmedim ve Lucas'ı yukarı çıkardım.

Odasına götürdüğümde ve serumu takıp ilacı seruma enjekte ettiğimde öylece beni izliyordu. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı Lucas? Kafede bir isim söylüyordun."

Kurumuş dudaklarını nemlendirdi. "Şarkı söyleyen birisi. Yoonoh diye tezahürat tutulmuştu. Onu duydum sanki. Eski gibiydi. Aklımdaydı." Mırıltısıyla birlikte gözleri kısıldı ve tavana çevirdi bakışlarını. Birkaç dakika içinde uyuyacak ve yine zihniyle baş başa kalacaktı.

Üsteleyip bir şey daha sormak istemediğimden odadan çıktım ve salonun girişinde bana merakla bakan Paolo'ya, odanın kapısını kapatıp sırtımı yaslayarak baktım.

Gömleğinin kollarını sıyırmıştı ve dağınık dalgalı saçları her zamanki gibiydi. "Ne oldu? Erkenden geldiniz."

Derin bir soluk verdim. "Bir isim söyledi. Sanırım arkadaşı falan." Diye mırıldanarak portmantoya ilerledim.

"Bir sorun olursa seni ararım. Kötü bir şey yok değil mi?"

Kafamı iki yana salladım kapıyı açarken. "Yok. Sen beni ararsın bir şeye ihtiyacı olduğunda ya da bir şey söylerse işte."

"Pekala. İyi geceler."

Kapıyı çekip çıktım ve merdivenlere yönelip 5 kat aşağı indim hızla. Tuhaf hissetmiştim. Belki de Mark'ın bir anda durgunlaşmasıyla ilgiliydi bu. Jaehyun için sadece bir ses anımsamıştı Lucas... peki Mark için?

Apartmanın ağır demir kapısından çıktığımda Mark beklediği yerde olmadığı için kaşlarım çatıldı ama apartmanın duvarına yaslanmıştı yağmurdan korunmak için. Beni fark ettiğinde ellerini deri ceketinin cebine sokup kaldırımda ilerlemeye başladı. Ben de kapüşonumu kafama geçirip saçlarımı kazağım içine sokup ona yetiştim. Hızlı olmasa da yağmur damlaları sık yağıyordu, seyrek değildi. Yerde birikmiş sulara basa basa ilerlerken Mark'ın yanına ulaştım ve adımlarımızı tutturmaya çalıştım.

Bir anda üzerine çöken durgunluktan etkilenmemem mümkün değildi. Ne düşündüğü ya da ne hissettiği hakkında bir fikrim olmadığı için onu dinlemek istiyordum ama anlatıp anlatmayacağını bilemiyordum.

Bir anlığına kafamı çevirip ona döndüğümde kafasını yere eğmiş ve kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. Yağmur damlaları saçlarını ıslatıyordu hızla. "Nasıl hissediyorsun?" diye mırıldandım. Sesim yere çarpan damlaların sesine karıştı.

LolitaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin