Sia, Fire Meet Gasoline.____
Soğuk havadan kızaran burnumu çekip ellerimi ceketimin cebine soktum ve iyiden iyiye kararan havada gözlerimi sokağın ucuna çevirdim. Üşüyordum ama bundan şikayetçi değildim. Bir şeyi hissedebildiğimi biliyordum en azından.
Adım seslerini dinledim, benim adımlarımla belli bir savaş içine girmiş gibi gürültülü sesler çıkarıyordu. Hayır. Belki de sadece zihnim fazlasıyla sesliğe bürünmüş olduğundan bana böyle geliyordu. Ya da her zamankinden daha da delirmiştim.
Mark Lee, hayatımda ilk kez acısını hissetmem gerektiğini bildiğim birisiydi artık.
Şapkasını takmıştı, az önce bir dükkanın önünden geçerken yansımasından görmüştüm; gözleri yerdeydi. Dönüp neden bakamadığımı da bilmiyordum... Ona karşı utanıyor muydum? Nasıl utanıldığını en son ne zaman yaşamıştım ondan bile bir haberdim.
Sokağın sonundan sağa dönüp apartmana doğru yürüdük. Motor orada bıraktığı yerdeydi. Yumruklarımı cebimde sıkıp dururken gözlerimi sokak lambasına çevirdim. Sokak tamamen aydınlıktı ama benim yaşadığım apartmanın önündeki sokak lambası cızırdıyordu.
Motorun önüne geldiğimiz gibi kaskını yerinden alıp kafasına takmak için uçlarını düzeltti ağır ağır. Sırtımı apartmana dönüp, Mark'a baktım. Şapkasını çıkardı. Bakışları o kadar durgundu ki, bunu biliyordum. Bunu kesinlikle anlıyordum çünkü çoğu zaman aklımda kendimle bir kavgaya tutuştuğumda elimde olmadan yapardım hep.
"Çok günahkar hissediyorum." Sesim ikimiz arasında duyulacak yükseklikte ona ulaştığında kafasını kaldırıp bakmadı, kasten söylemiştim. Tepkisini ve ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum.
"O zaman sen de gel benimle."
Kaşlarım çatıldı. "Anlamadım."
Sonunda bana baktı, siyah bakışları meydan okur gibiydi ama aynı zamanda bir yıkılışı görüyordum. "Benimle gel."
"Nereye?"
"Daha az günahkar hissedeceğin bir yere." Diye mırıldandı hala bana bakmaya devam ederken. Alaca karanlık ortamda siyah gözleri turuncu sokak lambasıyla parlıyordu. Göz kırpışı fazla sakindi. Böyle bir tepki vereceğini tahmin etmemiştim.
Bir şey demeden ellerimi cebimden çıkardım ve ilerleyip arkasına oturdum o oturduktan sonra. Ellerimle belini sararken gözlerim ensesindeydi. O koku da artık daha yoğundu. Neydi? Böyle kokan bir yumuşatıcıya tanık olmamıştım. Karamelli bir parfüm ya da duş jeli varsa bolca sürmüş olmalıydı.
Motoru çalıştırdığında hızla sokağı arşınlamaya başladık. Hızdan dolayı belindeki ellerimi sıkılaştırıp kafamı sırtına yasladım. Her şey şimdi hızla yanımızdan geçip gidiyordu. Giden bizken, onların gidiyor gibi görünmesi tuhaftı.
Soğuk havada saçlarım toplu olduğu için şanslıydım. Gerçi dağılmıştı kulaklarımı örtüyordu bazı tutamlar.
Birkaç sokak sonrasında barlar sokağına girdiğimizde motor yavaşladı. İki bina arası bir boşluğa girdik ve ıssız alanda durduk. İndiğim gibi ona döndüm. "Burada ne yapıyoruz?"
Kaskı çıkarıp arkaya koydu ve anahtarını alıp cebine attı. Tek eli cebindeyken kaşlarını kaldırıp bana baktı. "İçeri gireceğiz." Motorun önünden dolanıp binanın tahmin ettiğim üzere arka kapısına yöneldiğinde onu takip ettim. Kapıyı itip kolu çektiğinde kapı diğer tarafa doğru açıldı ve uğultulu bir sesi beraberinde getirdi.
Mark içeri girdiğinde kapıyı tutup benim geçmemi bekledi ve geçtiğimde de kapıyı hızla kapattı. Tamamen karanlıktı. Oda olduğunu anlayabildiğim yerde olduğum yerde bir şeyleri görmeye çalıştığımda kolumda hissettiğim elle ileri yöneltildim. Mark benimle birlikte ilerlediğinde kapıyı açtı ve koridora çıktık. Ufak bir bar sandığım yer sanırım arkasında birçok şey yaşatıyordu.
Sonunda koridorun ucundaki ışıkla aydınlanan ortamda elini kolumdan çekti ve birlikte seri adımlarla içeri girdik. Kalabalık görüş alanıma girdiğinde baslı müzikle birlikte ellerimi kulaklarıma götürmeme neden oldu ancak Mark kalabalığın diğer tarafına ilerlediğinde bar kısmına gittiğini fark ettim. Boş iki bar taburesine geçtiğimizde kalabalık diğer tarafımızda kalıyordu ama kafamızı çevirdiğimizde kolayca görebiliyorduk. Müzik daha az rahatsız ediyordu sanırım ses sistemi de diğer taraftaydı.
Mark, kafasında beyaz bir şapka olan barmene eğilip bir şeyler söylediğinde barmen kafasını sallayıp arkadaki raflardan bir kaç şişe alıp bardaklara karıştırmaya başladı.
"Neden buraya geldik?" diye seslendim hafifçe eğilip ona doğru.
Ellerini bar tezgahına yaslamış kafasını öne eğmişti. Siyah, alnına düşen saçları kaşlarını kapatmıştı ve neredeyse gözlerini kapatmış olduğunu düşüneceğim pozisyonda duruyordu. İnce, açık şeftali rengi dudakları da birbirine bastırılmıştı.
Cevap vermedi. Önümüze iki büyük bardak sürüldüğünde barmene kısaca baktım. Mark bardağı avucunun arasına alıp tezgahın üzerinde tuttu ve kehribar rengi sıvıyı izlemeye başladı. "Neredeyse kardeşim gibi olan birini ne hale getirdiğini gördün mü?"
Kulaklarım uğuldadı. Midem, hızla bulanmaya başlarken bu tepkinin aslında içtikten sonra olmasının gerektiğini düşünüyordum. Neredeyse kusacaktım.
Buz gibi olduğu belli olan bardağı kaldırıp dudaklarına yasladı ve bir yudum alıp geri tezgaha bıraktı. İki eliyle sarıp bana döndü. Gözleri iki gözümün arasında volta atıyordu. "Konuşmayı mı unuttun?"
Kafamı iki yana salladım.
"Sen hiç, birini kaybettin mi? Hem de hala yaşıyorken."
Ona ellerimi göğsüme götürüp kaburgalarımı açarak göstermek istedim. Kaybettiğim birisi değildi ama birçok şeydi demek istedim. Birçok şeyi içinde taşıyan bir şeydi. Bir kalpti. Yaşamamı sağlardı. Onu kaybettim.
Mark Lee, kafasını hafifçe eğdiğinde midemde hissettiğim şey daha da ağırlaştı. "Sen çok acımasız birisin ve bunu bildiğin halde her şeyi eline yüzüne bulaştırmaya devam ediyorsun. Beni anlayabilmen için senin de yaşaman gerekti." Dediğinde kaşlarım çatıldı. Anlayamadım. Ama kafamdaki karmaşa belli bir sıraya oturdu.
Anlamayan bakışlarla Mark'a bakmaya devam ederken döner bar taburesiyle vücudunu bana çevirdi. Elindeki bardağı tezgaha bırakıp, iki elini uzatıp taburemin iki yanına yasladı ve yüzünü yaklaştırdı. Bunu yapacağı aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Burnunun ucu burnuma değdiği an kara gözleri kapandı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
Sadece birkaç saniye sürdü ama o tat zihnime kazınmıştı.
Geri çekildiği an anladım ne demek istediğini.
Destini orada, tezgahın ilerisinde henüz gelmiş bize bakıyordu; donuk bakışlarından belliydi.
hiç iyi diğilim iyi diğilimmmmm
hikaye hakkında düşündüklerinizi yazabilir misiniz? benim için önemli farklı bir şey deniyorum sanırım sevdim bir de oylamayı unutmazsanız.....ily......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019