Sasha Sloan, Dancing With Your Ghost.
___
Gözlerimi araladığımda görüş alanıma duvar kenarındaki masam girdi. Dağınık görünüyordu. En son ne zaman toparlamıştım? Hatırlamıyordum. Ben neydim ki evim ne olacaktı?Kollarımın ağrıdığını hissettiğimde kafamı önüme çevirip ona baktım.
Bacaklarım ve kollarım arasında küçücük kalmıştı sanki. Ya da bana öyle geliyordu sadece çaresizliğinden. Kafası neredeyse çeneme değecek kadar göğsümdeydi ve ağırlığıyla kaburgalarım sızlıyordu.
Odamda, yatağımdaydık. Buraya ne ara geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Muhtemelen beni o taşımıştı ki buraya bıraktıktan sonra yine aynı şekilde kucağımdaki yerini almıştı. Yerimden kalkabilmek için bacaklarımı toparlamaya çalışırken ağırlığından dolayı kollarımı da devreye sokarak onu yan bir şekilde yatağa yatırmak için ittim.
Belimdeki ellerini uyku sersemliğiyle yanağının kenarında birleştirince yan bir şekilde yatağa devrildi.
Bacaklarımı hissetmiyordum. Ellerimle yüzümü ovuşturup bir süre bacaklarımı kendime çekerek öylece ona baktım.
Onu daha önce uyurken görmediğim için tuhaf gelmişti. Çünkü dudaklarını iyice büzmüş, ellerini bir çocuk gibi yanağının altına sıkıştırmıştı yan bir şekilde yatarken. Siyah saçları alnına dağılmış, bazıları ise havalanmıştı. Bir bakıma komikti ama kesinlikle saf görünüyordu. Mesela beni çekip öpen çocuk bu değildi şimdi. Ya da çoğu şeyi bilen veya açık sözlü konuşan.
Değildi ama aynı zamanda sanki daha çok kendisiydi de.
Yerimden kalkıp yataktan indim ve ağır adımlarla odadan çıktım. Ayaklarım karıncalanıyordu, feci uyuşmuşlardı. Mutfağa ilerlerken karnımın da ağrıdığını hissederek dün ıslandığım için üşüttüğümü düşündüm. Yutkununca da acıyan boğazımdan bu anlaşılıyordu.
Kolay kolay hasta olmazdım aslında ama dün bir süre yağmur altında yürüdüğümüz ve gelince de giysilerimi değiştirmeye unutmuş olmam hastalık için güzel bir zemin hazırlıyordu. Kolay kolay olmazdım ama olunca da ölü gibi yerimden kalkamazdım.
Mutfağa girip su ısıtıcına bir miktar su koyup çalıştırdıktan sonra üst dolaplardan kupamı bulup tezgaha bıraktım. Kahve kavanozunu çekmeceden çıkarıp bir kaşık bardağa koyduktan sonra geri bıraktım ve ısınan suyu bardağın içine doldurdum. Karıştırırken mutfak masasına ilerleyip sandalyeye bağdaş kurarak oturdum ve bardağı masaya bırakarak karıştırmaya devam ettim.
O an, ne zaman bıraktığımı unuttuğum çizimlerimi masanın köşesinde dağınık halde gördüm. Kağıtlar karman çorman çizimlerle doluydu ve hiçbiri detaylandırılmamıştı. Biri kalın diğeri ince uçlu iki kurşun kalemle pembe silgim de üzerlerinde duruyordu. En son birkaç gün önce benden özel istenen o dövmeyle uğraşmaya başlamıştım. Sonra tekrar alabilmek için vaktim olmuş muydu? Ya da çizebilecek kadar durgun bir zihnim? Ama hiçbir zaman elime kalemi aldığımda kafamın sakin olabildiğini hatırlamıyordum. Aslında karmaşa, kaos ne kadar hayatımda olmuşsa o kadar çizmiştim.
Kahveyi karıştırmayı bırakıp bardağı dudaklarıma götürerek bir yudum aldım. Dilim sızlamıştı ama boğazıma iyi gelmişti.
Odamın kapısının açılış sesi buraya kadar geldiğinde Mark'ın uyanmış olduğunu anlayıp kafamı çevirdim. Birkaç saniye içinde üzerindeki benim kazağımı düzelterek mutfağa girdi ve karşımdaki sandalyeye yığıldı.
Boş boş bakıyordu. Dirseklerini masaya yaslayıp ellerine yanaklarını yasladı. Gözleri hafif şişmişti ve dudakları da şişip kızarmıştı.
"Kahve ister misin?" Diye sorduğumda sesimi nihayet duyabilmiştim. Cızırtılı çıkmıştı kısılacak gibi.
Kaşları hafifçe çatıldı. "Bana hasta olacaksın dedin ama sen hasta oldun."
Umutsuzca kafamı olumlu bir şekilde salladım. "Üzerimi değiştirmeye unutmuşum." Diye mırıldanarak kahveden içmeye devam ettim.
Mark'ın gözlerini açıp kapatma süresi neredeyse 10 saniye sürüyordu. Parmaklarıyla saçlarını düzeltip kaşıdı ve yüzünü ovuştururken abartılı bir şekilde esnedi. Gözleri masadaki kağıtlara denk geldiğinde uzanıp alarak incelemeye başladı.
"Henüz bitmediler."
"Hoşlar."
Kahveden aldığım bir yudumdan sonra sırtıma yaslandım. "Teşekkürler?"
Kaşlarını çatarak bana baktı kafasını eğerek. "Ne?"
Omuz silktim. "Bir şey yok. Bugün ödemeyi yapmak için bankaya uğrayacağım. Erken gitmem gerek." Diye söylendiğimde elindeki kağıtları bırakıp o da sırtına yaslandı.
"Gerek yok. Çoktan ödendi zaten."
Kaşlarım hızla çatıldı. "Ne demek çoktan ödendi?"
"Sen demedin mi bir daha aksiyona falan girmek istemiyorum diye?"
"Mark."
Omuz silkti çocuk gibi. "Öyle."
"Sana borçlu kaldım."
Dudak büktü. "Yoo. Beni kucağında uyuttun. Asıl ben sana borçlu kaldım." Dediğinde hafifçe güldü ve ellerini göğsüne bastırdı. "Nasıl ödeyeceğim ben bunu? Benden ne isteyeceksin?" Dedi sırıtarak.
Kafamı iki yana sallayarak burnumdan sert bir nefes verdim. "Her lafın cinsellik çağrışımı yapıyor Mark farkında mısın?"
Kaşları havalandı. "Neden acaba? Sen hiç aynaya baktın mı?" Diye homurdandı.
"Ne alaka be ayna?"
Dudak büzdü bilmem anlamında.
"Mark. Nasılsın?" Dedim durgunlaşarak.
Ona dünü anımsatmak istemesem de ne hissettiğini çok merak ediyordum. Böyle şeyleri anlatamayacağını belirtmişti ama sormuştum bile artık.
"Dün gece Jaehyun ile konuştum anlattım. Mutlu oldu ama... Her neyse işte. Kimsenin kafasına zorlu anıları geri sokamazsın. Kimsenin beynini istediğin şekilde düzeltemezsin." Gözleri masaya çevriliydi. Bana bakmıyordu ki bu da içinde çatıştığı düşüncelerle ilgili olmalıydı.
"Lucas sadece sesler duyduğunu söyledi. Bir an Jae'yi görünce tezahürat duymuş sanki. Yoonoh diye."
Kafasını hafifçe sallarken şüpheyle baktı bana. "Eskiden Jaehyun lise zamanlarında da bir kafede çıkardı." Diye destekledi sözlerimi. Yani Lucas onları gördükçe daha çok şey hatırlayabilirdi.
Mark'ın sözlerine karşılık kafamı olumlu bir şekilde sallayıp kahvedeki son yudumları aldım.
"Gitmem gerek. Kazağını çıkarayım." Oturduğu sanldayeden kalkıp salona ilerledi.
"Kalabilirdi."
Koltuktaki kazağını aldı. Bana arkası dönüktü ama güldüğünü duyabildim. "Bende bir şeyin mi kalsın istiyorsun?"
Anlamayarak kendi kendime kaşlarımı çattım. "Sadece öylesine söylemiştim."
Kazağımı üzerinden çıkardığında sırtını net bir şekilde görebildim. Kemikleri her hareketinde gözler önüne serilirken onu tamamen inceleyemeden kendi kazağını giydi ve ceketini de üzerine geçirdi.
Kazağımı koltuğun üzerine bıraktı. Bana döndü portmantoya ilerlemeden önce. "Sonra görüşürüz." Diye mırıldandı durgun bir şekilde.
Kafamı sallayabildim sadece o portmantoya gidip ayakkabılarını giyerken. Arkasından kapıyı çekip çıktığında kafamı ellerimin arasındaki bardağa çevirip boş boş bakmaya başladım.
Soyut bir boşluk kaburgalarımı kemirmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019