Adnan
***
Cuma 12.22
Behlül: Kütüphanede buluşalım. Konuşmamız gerek.
(Görüldü 12.22)
Behlül'den aldığım mesajın gerçekliğini ekrana bakarak değerlendirmeye çalışırken daldığım düşüncelerden beni koparak kafama gelen peçete paketi olmuştu.
Normalde ortalığı sikmem gereken bir konuydu, her ne kadar küçük bir şey de olsa, ama ben onu yapacak kafada değildim şu an.
Ayaklanıp telefonu cebime soktum. Önümde açık duran test kitabını (göstermelik değil gerçekten çözüyorum.) kapatarak sıramdan çıktım.
Tuvaletten çıkmış bana doğru yürüyen Alperen'in sigara içtiğine yemin edebilirdim. Puşt herif yakalanırsa görürdüm onu ben.
"Ben kütüphaneye iniyorum. Behlül çağırdı sakın gelmeyin."
Kısa bir bilgilendirme notu ile hızlıca Alperen'in yanından da ayrıldım.
Acaba şu an titreyen yer miydi yoksa benim bacaklarım mı? Ağzımda atan kalbim ve midemin bulantısı ile zor da olsa kütüphaneye ulaşmıştım. Ancak elim bir türlü kapıyı açmaya gitmiyordu.
Olacaklara hazır değildim doğrusu. Çünkü aklımdan bir tane bile olumlu düşünce geçmiyordu.
Ulan Adnan Ziya Bayraktar, sen bu hallere düşecek adam mıydın?
İnceldiği yerden kopsun diye düşünürken kütüphanenin kapısını açtım ve içeri girdim.
Kimse yoktu. Camdan bakan sarışın dışında.
Gerginliğimi bastırmak adına, sesimin titremeyeceğine emin bir şekilde söze girdim. Artık zamanı gelmişti.
"Rapunzelim, neye bakıyorsun?"
Cümlemle bana dönen beden beklediğim göz devirmeyi yapmamıştı. Hayretler içinde Behlül'ün suratına bakarken hafif bir gülümseme dudaklarına yayıldı.
Yemin ediyorum ki öyle güzel yaratmıştı ki Rabbim...
"Bir şeye bakmıyordum. Gelmeni bekliyordum Adnan Ziya."
Ziya demek ha. Bu ismi babam dışında birinin bu kadar cezbedici söyleyebileceğine hiç inanmazdım.
Bu inancım az önce öyle bir yıkılmıştı ki Behlül bana ölene kadar Ziya desin istiyordum.
Evlen benimle Behlül Saruhan. Sonsuza kadar beraber yaşayalım. Ölene kadar bana Ziya de.
"Konuşacaklarım var Adnan."
Haydaaa. Ziya nereye gitti şimdi be sarışınım?
"Konuşalım tabii. Neymiş konuşacakların?"
Cevabını bildiğim soruyu ilk kez sormuyordum. Bu yüzden rahattım. Belki de değildim.
"Senin yüzünden uyuyayamadım gece."
Özür dilerim?
"Ben uzun zamandır uyuyamıyorum Behlül. Senin yüzünden."
"Sen beni seviyorsun gerçekten."
Şükürler olsun fark ettin sonunda sarışın yarim.
"Evet seviyorum."
"Düşündüm ki,"
Ah okyanus gözlüm, ah sarı lalem benim. Ne oluyorsa düşündükten sonra oluyor zaten.
Behlül yarım bıraktığı cümleyi üzerime yürüyerek tamamlamayı düşünüyordu herhalde? Bana doğru attığı adımlardan bunu anlıyordum çünkü.
Amacı neydi bu çocuğun? Üzerime yürüyüp ne yapacaktı?
Yumruk mu atacaktı yoksa tükürecek miydi?
Allahım lütfen tükürmesin. Bundan daha iğrenç bir şey yoktur çünkü.
Birkaç adımda bana yaklaşmış tam önümde durmuştu.
Gözlerimi kapatmış, yüzüme inecek yumruğu bütün asaletimle bekliyordum çünkü erkek adam bu anda bile çekici olurdu. Gerçi sevdiğim çocuktan yumruk yersem bu asalet ne kadar işime yarayacaktı emin değildim.
Fakat beklediğim olmadı.
Dudaklarıma kapanan dudaklarla sıktığım yumruklarım gevşedi. Kalbim bana ihanet ediyor ve karşımdaki bedene çarpacak derecede hızlı atıyordu.
Hayal ettiğim, hatta hayalimi gerçekleştirdiğim ilk yerde bir mucize oluyordu.
Behlül beni öpüyordu.
Kısa ve ıslak bir öpücükten sonra geri çekildi. Ben de şaşkınlıkla gözlerimi araladım.
"Daha fazla düşünmeye gerek yok. Benim kalbim ve mantığım seni istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olum O Senin Yengen Yengenn
Teen Fiction"Bugün seni gördüğüm ilk gün. Geçirdiğim en kötü maç. Aklımı meşgul eden en güzel konu sen olduğun için kötü geçmesinin bir önemi yok. Ayrıca gözlerin okyanusa benziyor. Ellerini uzatmazsan kaybolacağım."