Bitmek bilmeyen acıların her zaman bir açık adresi vardı. Kendinizi unutsanız da bu adresi bir türlü unutamazdınız. Kaybolan gecelerinizde de, sersem gündüzlerinizde de, yalnız başınıza ağladığınız vakitlerinizde de kendinizi daima bu adreste bulurdunuz. Acılar ortak olsa da adresler asla aynı olmazdı. Biriniz bir dağın tepesine çıkardınız, diğeriniz yerin altına girerdiniz. Ama bedeniniz aynı acıyla yanar tutuşurdu. Beyin acı hissetmezdi ama kalbin acıyı kaldıramayıp öldüğü olurdu.
Adnan tam şimdi yorgun bakışlarıyla izlediği camına vuran yağmura karşı, tartmaya çalıştığı acısının altında ezilmek üzereydi. Beyni acıyı hissetmiyordu ama kalbi her an acıya boyun eğebilirdi.
Ailenin bir insan için ne kadar değerli bir kurum olduğunu biliyordu. İçinde yetiştiği bu farklı ortam onun bütünüydü. Burada oluşmuş, burada gelişmişti. Bildiklerinin çoğunu burada öğrenmişti. Kimseyi kimseden ayırma, kimseyi hor görme, her zaman saygılı ol, kırılsan da kırma... Ona sevgi ve şefkatle bunları öğreten ailesi nasıl şimdi sırt çevirirdi? Nasıl oğlunu diğerlerinden ayırırdı? Daha 17 yaşında, gençliğine adım adım ilerleyen bu genci, bu dert ve tasa dolu yolda nasıl yalnız başına bırakırdı?
Adnan akan burnunu çekip emin olduğu gerçeğin zihninde yankılanmasına izin verdi.
Yanlış olan bir şey yapmamıştı. Farklı değildi. Herkes gibiydi. İnsandı.
Sıkıntıyla oflayıp yatağına uzandı esmer. Nasıl bir durumun içine düşmüştü böyle? Annesiyle yaşadığı o belirsiz ve korkunç anların üstünden yaklaşık 5 saat geçmişti. Yani 5 saattir odasından çıkmamıştı.
Ancak annesinin ve kendi deyimiyle annesinin kocasının seslerini duyabiliyordu. Selma Hanım hep böyleydi. Hoşuna gitmeyen durumları görmezden gelir ve hayatına devam ederdi.
Başlarda, annesinin bu davranışını eğlenceli bulurdu. Annesinin büyük bir gücü gibi görürdü bunu. Birkaç kez örnek almayı da denemiş ama yapamamıştı. Çünkü günün sonunda içi içini yiyen hep kendisi olurdu.
Bu umursamazlığı birinci elden tatmadan karşı taraf için ne kadar acı verici olduğunu veya ne kadar değersiz hissettirdiğini anlayamamıştı. Ama şimdi hem acıdan kavruluyordu hem de kendisinin annesinin gözünde ne kadar değersiz olduğunu anlayabiliyordu.
Üzerine gelen duvarlara daha fazla dayanamayacağını anladığında sessizce yerinden kalktı. Eline gelen ilk pantolon ve sweati üzerine geçirip cebine de ev anahtarıyla telefonunu sıkıştırdı. Her şeye rağmen anahtarını almayı ihmal etmemesi yüzünde alaylı bir sırıtış oluşturmuştu.
Saatler önce kitlediği kapının kilidini açıp derince nefes aldı. Annesini görmek istemiyordu. Görmemeliydi. Zar zor dindirdiği göz yaşları tekrar aksın istemiyordu. Güçlü olmalıydı.
Umursamaz adımlarıyla yürürken kendisini dış seslere kapattı Adnan. En azından evden çıkana kadar kimseyi duymazsa iyi olabilirdi.
Belirsiz geçen birkaç dakikanın ardından yüzüne çarpan soğuk hava esmeri kendine getirmişti.
Hasiktir ya, yağmurun bu kadar yağdığını fark etmemişti.
Omuz silkip ilk hedefinin kesinlikle evden uzak bir yerler olduğuna karar vermişti Adnan. Sonrasında ise kalbi onu nereye götürürse oraya gidecekti.
Her adımı sanki uçurumdan atlamak için son adımı atıyormuş gibi dehşet verici gelmeye başlamıştı esmere. Bu dünyada ailesinden sona kalan tek kişiyi böyle bir nedenden kaybetmiş olmasını yediremiyordu işte. Yalnızlığı ona uçurumu hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/130799811-288-k134211.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olum O Senin Yengen Yengenn
Teen Fiction"Bugün seni gördüğüm ilk gün. Geçirdiğim en kötü maç. Aklımı meşgul eden en güzel konu sen olduğun için kötü geçmesinin bir önemi yok. Ayrıca gözlerin okyanusa benziyor. Ellerini uzatmazsan kaybolacağım."