Karanlık odaya yayılan yorgun iç çekiş ve oflamanın sahibi elbette ki Adnandı.
Hiç iş yapmadığı halde inanılmaz bir yorgunluk vardı üzerinde. Elbette bunun iş yapmakla alakalı olmadığına adı kadar emindi ama kabullenme süreçleri onun için her zaman zordu. Behlül'ü sevdiğini bile iki senede anca kabullenen bu çocuk üzerindeki yorgunluğun sebebini nasıl bu kadar kolay kabul edebilirdi ki?
Yüreğindeki ağırlık o geçer dedikçe daha da artmıştı. Göğüs kafesini zorlayan bu ağırlık nasıl yok olacak henüz çözüm bulamamıştı. Günler geçiyordu ve Adnan neredeyse bir haftadır okula gitmek yerine evde yatıp bu yorgunluğuna çözüm bulmaya çalışıyordu.
Tabii ki Behlül'ü her gün arayıp okula gitmeyeceğini, bu sıralar hasta hissettiğini de söylüyordu. Sevgilisini habersiz bırakmak istemiyordu.
Belki de gerçekten hastaydı. Söylediği yalanın gerçek olabileceği düşüncesi aklına yerleştiğinde umutla doğruldu. Hayır hayır, kesinlikle hasta değildi. Hasta olduğunda böyle hissetmiyordu. Bu farklıydı.
Yatağına geri yatarken aklındaki düşünceleri de gözlerinde canlanıyordu sanki. Behlül'ü çok seviyordu. Sarışın sevgilisi onun için yeri geldiğinde bir yuva bile olmuştu. Zorluklarda Adnan'ın yanında olduğunu ve her zaman da yanında olmaya devam edeceğini söylemişti ona, değil mi? Ayrıca kardeşi bildiği Alperen vardı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Ne zaman başı sıkışsa Alperen beliriyordu. O halde bu yalnızlık hissi neyin nesiydi?
Bomboş bir şekilde tavandaki desenleri izleyen genç, son günlerde fazlasıyla tükendiğinin farkındaydı.
Aklında kayıp giden düşüncelerden bir anlığına babasını yakaladı esmer genç. Onu çok özlüyordu. Derdini anlatacak kimsesi yokken babası hep vardı. İçinde kopan fırtınayı belki de bir bakışıyla anlayabilirdi. Dolan gözlerini kırpıştırıp elini başının altına koydu. Daha fazla tutamadığı göz yaşlarına direnmedi. Sessiz sessiz akıttığı göz yaşlarının ardında birçok neden vardı.
Doğrulup bacaklarını yataktan sarkıttı ve sertçe yutkundu.
Ne zaman hızlandığını bilmediği içli ağlayaşına hıçkırıklar da dahil olmuştu. Dışardan bakan biri bu çocuğu hiç tanımıyor bile olsa içi titrerdi, acırdı. Kim bilir ney onu bu kadar ağlatıyor, derdi.
Adnan şimdi anlayabiliyordu, onu neyin ağlattığını. Şimdi anlayabiliyordu hissettiği yalnızlığın sebebini.
Hiçbir zaman eksikliğini çekmediği desteğin şimdi gün yüzüne çıktığını fark edebiliyordu. Behlül'ün ailesi çocuklarını destekliyordu ama kendi ailesinin olan bitenden haberi bile yoktu. Korkuyordu çünkü. Zaten birini kaybetmeşti. Bir diğerini de kaybetmeyi kaldırabilecek yaşta değildi. Olgun gibi görünüyordu ama içi hiç öyle değildi.
Hırsla göz yaşlarını silip ayaklandı. Pekâlâ, bu yola yalnız çıkmıştı ama şu an yanında onu destekleyen arkadaşları vardı. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmaya hakkı da yoktu.
Gürültülü bir şekilde odadan çıkıp annesinin mutfakta olabileceğini düşünerek adımlarını oraya yöneltti. Annesi onu anlardı. Annesiydi çünkü.
Kızarık ve ıslak gözlerinin yanı sıra saçları da karmakarışıktı.
Mutfakta hakim olan pozitif enerjinin sahibi, yumuşak sesiyle türkü mırıldanan Selma Hanım'ın sesinden başkasına ait değildi. Güler yüzle oğluna döndüğünde beklemediği görüntü onu şaşırtmıştı. Sandalyeye oturmuş yeri inceleyen gencin sıkıntısı neydi şu an bilemiyordu ama kesinlikle öğrenecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olum O Senin Yengen Yengenn
Teen Fiction"Bugün seni gördüğüm ilk gün. Geçirdiğim en kötü maç. Aklımı meşgul eden en güzel konu sen olduğun için kötü geçmesinin bir önemi yok. Ayrıca gözlerin okyanusa benziyor. Ellerini uzatmazsan kaybolacağım."