Selin'den...
Nefesimi tutmuş Deniz'in çıkmasını bekliyordum. Kapının kapanma sesiyle dizlerimin bağı çözülmüştü sanki. Olduğum yere oturup yüzümü kapattım. Kendi hayatımın da onun hayatının da mahvolmasına neden olmuştum. Kalbim bedenime ağır gelmeye başlamıştı. Hala nefes alamadığımı fark edince kendimi balkona attım. Balkon demirlerine tutunup derin bir nefes almaya çalıştım ama aşağıda Deniz'i görünce hıçkırığıma engel olamadım. Ağır adımlarla arabasına doğru gidiyordu. Yüzünü göremesem de perişan bir halde olduğunu tahmin edebiliyordum. Ağlamam şiddetlenirken geri dönmesi için bağırma isteğimi bastırmıştım. Deniz arabasına bindi ama bir süre araba hareket etmedi. Aşağı bakmamam gerekiyordu şu an. Çünkü gitmesini istemiyordum ama bunu yapmak zorundaydım. Gözümün önüne Nursel teyzenin ağlayan yüzü geliyordu sürekli. Deniz ile ayrılmamızın en doğrusu olacağını, yoksa babasının bu duruma müsaade etmemek için bizi ayıracağını söylemişti. Deniz her ne kadar Ahmet ile buluştuğumu düşünse de durum öyle değildi. Aslında beni böyle suçladığı için kırılmıştım. Ahmet demişken, kesin onun parmağı vardı bu durumda. Adresimizi nereden öğrenmişti bilmiyorum ama sabah buraya gelip beni tehdit etmişti. Daha doğrusu ilk başta barışmak istediğini söylemişti ama ben Deniz'e aşık olduğumu söylerek evden kovmuştum. Deniz'in ailesine bunları söyleyen de o olmalıydı. Kahretsin! Deniz'e Ahmet'in buraya geldiğini söyleyememiştim. Onun canını sıkmak istememiştim ama şimdi daha çok sıkmıştım işte. Ben onsuz ne yapacaktım? Ailesiyle arasının açılmasını kesinlikle istemiyordum ve bu yüzden gerçeği ondan saklamam gerekiyordu. Söylediği cümleler ve yüz ifadesi aklımın bir köşesine kazınmıştı resmen. Arabanın çalışma sesiyle tekrar aşağı bakıp hayatımın mahvolmasını izledim. Gitmişti. Diğer yarım, hayat enerjim, aşkım çekip gitmişti ve gitmesine ben neden olmuştum. Elimi saçlarıma geçirip balkondaki sandalyeye oturdum. Göz yaşlarım süzülürken başım dönmeye başlamıştı. Masanın üzerindeki pakete uzanıp ellerim titrerken bir sigara çıkardım. Çakmağı yakmaya çalıştım ama bir türlü yanmıyordu. Defalarca kez denedikten sonra en sonunda sinirle çağmağı fırlattım ve ellerimle yüzümü kapatıp bağırarak ağlamaya başladım.
Tam beş gün geçmişti. Yaşamak denirse buna beş günüm Deniz'siz geçmişti. Evin içinde amaçsızca dolaşıyor arada balkona çıkıp birkaç tane sigara içiyordum. Doğru düzgün yemek de yiyemiyordum. Ben onsuz bir hayatı nasıl geçirecektim ki? İşe de gitmiyordum çünkü eğer onu orada görürsem dayanamaz boynuna atlardım. Sonrasında ise ailesiyle arası bozulurdu. Sigaramdan son bir nefes çekip söndürdüm ve ağır adımlarla sinema odasına yürüdüm. Bu odaya o gittiğinden beri girmemiştim. Odanın kapısında bir müddet bekleyip kapı kolunu tuttum. Aklıma ona sürpriz yaptığım gün gelmişti. Yüzündeki o çocukça heyecanı ve gözlerindeki parıltıyı hatırlayınca yüzümde acı bir gülümseme oluştu. Kapıyı yavaşça açıp odaya girdim. Onun için hazırladığım resimlerimizin yanına gidip bir tanesini küçük mandaldan çekip kurtardım. İki elimle fotoğrafımızı tutup bir süre baktım. Göz yaşlarım tekrar dışarı bırakmıştı kendini. Fotoğrafı dudağıma götürdüm ve Deniz'in olduğu kısmı öptüm. Sonra da tam kalbimin üzerine koyup yerdeki minderlerin üzerine uzandım. Bacaklarımı kendime çekerken sanki fotoğrafa sarılabilirmişim gibi kollarımı kendime doladım. Ağlamam yüzünden kesik bir nefes aldığımda burnuma Deniz'in kokusu geldi. Bunun üzerine derin bir nefes alıp o kokuyu ve huzuru tekrar yaşamak istesem de koku tekrar gelmemişti. Zaten o gittiğinden beri arada onun kokusu gelir gibi oluyordu burnuma. Yatakta onun yattığı kısımda uyumuştum hep. Daha doğrusu uyumak denirse ona.
Ne kadar süre fotoğrafla uyuduğumu bilmiyorum ama kapı sesiyle kafamı hafif kaldırıp gözlerimi açtım ve etrafa baktım. Oda hafif karanlıktı ve zil durmaksızın çalıyordu. Kapıyı açmamaya karar verip geri kafamı yere bıraktım ve gözlerimi kapattım. Belli belirsiz birinin konuşmasını duyuyordum ve bu ses Deniz'e aitti. Ya da ben öyle sanıyordum şu an. Kalbim hızlanırken aniden yattığım yerden kalkıp dış kapının önüne gittim ve kapı deliğinden baktım. Evet Deniz gelmişti.
"Selin evde olduğunu biliyorum. Hatta şu an kapının ardındasın hissediyorum."
Ah onu o kadar çok özlemiştim ki... Ses tonunu, konuşmasını, ismimi söylemesini... Göz yaşlarım süzülürken kalbim kulaklarımda atmaya başlamıştı. Kapıyı açıp boynuna atlamak istesem de şu an yapamıyordum işte. Elimi kapıya koyup bekledim. Gitmesini istemiyordum ama gitmesi lazımdı.
"Selin açar mısın kapıyı?"
Gözlerimi kapatıp bir elimle de ağzımı kapattım ve hıçkırığımı bastırdım. Deniz'in ses tonundan da ağladığı çok belli oluyordu. Uzun bir süre sessizlik olduğunda gittiğini zannetsem de hala orada olduğunu hissedebiliyordum. Kapı deliğinden tekrar baktığımda sevdiceğimin perişan bir halde beklediğini gördüm.
"Her şeyi biliyorum. Benden neden ayrılmak istediğini de," derken sanki son gücüyle söylemişti bu cümleyi. Elim kapı koluna giderken şaşkınca kapıya bakıyordum. Nasıl her şeyi bilebilirdi ki? Kapıyı aniden açıp ona baktım. Kafasını önünden kaldırıp bana baktı ve sanki solmuş gözlerinden bir parıltı geçti. Saçlarını rastgele toplamıştı ve hırkasının bir kenarı omzundan düşmüştü. Bir süre gözleri dolu bir şekilde bakıp aniden içeri girdi ve kollarını boynuma doladı. Hafif geriye doğru sarsıldığım için bir ayağımı arkaya koydum ve gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldığımda sanki hayata yeniden başlamış gibiydim. Mis gibi kokusu ciğerlerime dolarken Deniz öylece bekliyordu. Pes edip kollarımı ona sardım ve bir süre öyle kaldık. Gözlerimi kapatıp boynuna yüzümü gömdüğümde Deniz beni daha sıkı sardı.
"Seni çok özledim," deyip geri çekildi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. Kollarından tutup ona baktım. Yeşil gözleri bir boncuk gibi parlarken kayboldum içlerinde.
"Ben de seni," deyip tekrar kollarımı ona doladığımda bu sefer o yüzünü benim boynuma gömdü ve derin bir nefes aldı.
"Annem her şeyi söyledi," dedi boğuk bir sesle. Geri çekilip ona baktım.
"Nasıl yani?"
"Ayrılmamızı isteyen annemmiş. Ama babam yüzünden demiş onları sana. Şimdi çok pişman. Sen de annemle benim aramın bozulmaması için bana bir şey söylemedin değil mi?"
"Deniz ben..."
"Şş."
Baş parmağıyla dudağımı kapattığında gözleri de dudaklarımdaydı.
"Beni bir daha senden mahrum bırakma olur mu?"
"Özür dilerim seni üzdüğüm için," dedim ağlamaklı sesimle.
Baş parmağını tekrar dudağıma bastırdığında kaşlarını hafif çatmıştı.
"Kaç kere daha susturmam gerekecek seni? Özür dilemene gerek yok sevdiceğim."
"Ama seni çok üzdüm. Bütün bunları haketmiyordun. Ben çok..."
Bu sefer baş parmağı yerine dudaklarını bastırmıştı dudaklarıma. Büyük bir özlemle karşlık verdiğimde kalbim yeniden heyecanla atmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT (girl×girl) (Tamamlandı)
Ficção AdolescenteUmut etmek güzeldir. İçinizdeki o küçük umut tanesini korumanız dileğiyle...