6. episode:"the woman dies."

770 95 22
                                    

03.01.2020
Melanie Martinez, Creep (Cover)

×

"Acayip saçmalıyorum kabul. Benim gibi saçmalayan yoktur kesin. Bu dengesizliğimin nedenini bilmiyorum cidden ergenliğe yeni girmiş gibiyim. Kendimi öldürmek istiyorum ama sonra ne oluyor bilmiyorum yine saçmalıyorum. Vazgeçmeliyim bence kaybolayım gitsin. Hiçbiri de fark etmez." Dedi bir solukta. "Vazgeçeyim mi? Bir şey söylesene."

Ellerimi ceplerimden çıkarıp hafif esen rüzgarda dağılan saçlarımın tutamlarını kulaklarımın arkasına sıkıştırdım ve ona baktım. Irene'in saçları, yüzünü tamamen kaybediyordu rüzgarda savrularak. Bugün daha özen göstermişti kendisine çünkü ortak biyoloji dersi için laboratuarda dersimiz vardı. Açık kahveye yakın saçları dalgalıydılar ve üzerinde kırmızı bir kazak vardı. "Neden vazgeçeceksin?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Of." Sıkıntıyla nefes verip gözlerini devirdi. "Dinlediğini zannetmem şaşırtıcı zaten."

"Tekrar söyle kafam o kadar karışık ki, annemlerle tartıştım sadece. Üzgünüm." Homurdandıktan sonra hemen dudak büküp eliyle kolumu sıvazladı.

"Tamam tamam sorun değil." Omuzları düştü. İnce parmaklarıyla saçlarını düzeltti. "Lucas'la konuşmaya çalışacağımı söyledim. Saçmalıyorum-"

"Çok istiyorsan kafanı yormasına izin verme konuş gitsin. Konuşmak istediğin için seni kaçıracak bir tipe benzemiyor." Diye mırıldanırken kafamın içinde birkaç kahkaha ve göz devirme hissettim. Ama Lucas yapmamıştı bunu, Mark yapmıştı. Beyin Mina idi ama pratikte Mark vardı. Ne tür bir çete olduklarını hala aklım almıyordu. Sözde arkadaş olup aynı zamanda içlerinde ne gibi bir olay çevirdikleri hakkında hiçbir fikir üretemezken, aynı zamanda da lise öğrencisi olmalarına hayret ediyordum.

"Destekleyeceğini düşünmezdim. Tuhaf olduklarını düşünüyordun."

Omuz silktim. "Sadece keşfet gitsin işte." dedim. Birlikte merdivenleri tırmanıp sınıfa çıktık ve kitaplarımızla not defterimizi alıp laboratuara girdik.

Pencere kenarındaki sıralara yerleşmişlerdi. Mina ve Mark yan yana oturuyorlardı ve Lucas'ın yanı boştu. Kapının önündeyken bu dikkatimi çektiğinde Irene'in in koluna dokunup uyardım onu. Zaten girdiği gibi o tarafa baktığı için bunu çoktan fark etmiş olsa gerek tereddütte kalarak dudaklarını dişledi ama çoğu zaman olduğu gibi yine deli cesareti esmişti kafasına; kitaplarını göğsüne bastırıp emin adımlarla ilerledi ve gidip Lucas'ın yanındaki boşluğa oturdu. Lucas kahve saçlarının arasından parlak bakışlarla Irene'e göz atıp bir şeyler mırıldandı ancak duyamayacağım kadar uzaktaydılar.

Orta kümede Garen'in yanına ilerlerken uzakta oturan Mark'ın bayık bakışlarına maruz kaldım. Sanki ben onun hayatına girmişim gibi bir bakıştı bu. Sanki davranışlarımı uzun zamandır görüyormuş, bundan hiç memnun olmamış da şimdi de bundan daha da memnun değilmiş gibiydi.

Garen bana düz düz bakarken kaşlarımı kaldırıp, ne var der gibi baktığım gibi önüne döndü.

Bugün bende olan bu denge bozukluğu, bu her şeye karşı agresiflik ve boş vermişliğin bütünü dün yaşananlarla ilgiliydi. Dizlerimdeki yara bantları hala yerlerinde duruyor olsalardı eğer çıkarıp onun suratına atacaktım ama onlar iyileşmişti ve kabuk bağlayan yaralardan kurtulup çöpü boylamışlardı. Ben de kurtulmak istiyordum ama öncelikle ne yapmam gerektiği konusunda kararsızdım.

Mesela o siteye girip uçak biletlerine baktıktan sonra telefonu yatağın üzerine atıp duşa girmiştim ve yine gerçek dünyaya dönmüştüm. Gerçek dünyadan kastım kesinlikle o enseme çekici geçiren gerçeklerle dolu olandı. Örneğin annemin gözyaşları kadar gerçekti. Ben ne kadar bencil olursam olayım, annemin gözyaşları gerçeği dolayısıyla hayatta birisi de olsa düşünmek zorundaydım. Bu da teknik olarak beni bencillikten kurtarıyordu ama o dünyadan kurtaramıyordu.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin