3. episode:"he's bad guy and she's not like."

990 104 47
                                    

26.12.2019
Post Malone, Circles.



-

"Hiç başkasının mutluluğu için kendi mutluluğunuzdan vazgeçmek zorunda kaldınız mı?"

Kurşun kalemin sivriltilmiş ucu defterin kenarında daireler oluşturmaya ve içini de kareler donatmaya başladığında, psikoloji hocasının ince sesiyle dalan bakışlarım defterin üzerinden; tahtanın önünde duran hocanın görüntüsüne döndü. Kıvırcık sarı saçları omuzlarından aşağı iniyordu ve kollarını göğsünde toplamış gözlerini sakince herkeste gezdiriyordu.

Psikoloji dersi son sınıfta her şubenin alması zorunlu olan bir dersti. Hocanın bir an ne anlattığı konusunda hiçbir fikrim olmadığını fark ettiğimde ise zorunlulukların genel olarak göz ardı edilmeye mahkum olan şeyler olduğunu düşünmüştüm.

"Hiç, sırf düzen bozulmasın diye olanlara ayak uydurdunuz mu? Aslında bunların bütününe 'zorunlu' olduğunuz duruma geldiniz mi? Bahsettiğim yazarın bütün makalelerinde, şiirlerinde ve öykülerinde bu sorularla karşılaşıyoruz. Sizce bunu esas almasının nedeni nedir?"

Hocanın anlattıkları ancak kafamda bir yere oturduğunda elini kaldıran birini işaret etti. Sarı saçlı çocuk oturduğu yerde mırıldandı. "Kendi hayatında yaşadığı bir durumla alakalı olabilir mi?"

Hocaya baktığımda ağır ağır kafasını olumlu bir şekilde salladı. "Yazarın hiçbir soruya yanıt vermemesi ancak yine de şunu söylemesinden anlıyoruz, 'Hiçbiriniz görmediniz ancak oradaydım. Mürekkebe boyandım.'"

"İntihar notunda mıydı hocam?" diye bir soru yükseldi, kimden yükseldiğini anlamasam da.

Hoca dudaklarını birbirine bastırıp manidar bir şekilde gülümsedi. "Evet. Bütün hayatı boyunca psikolojisindeki kırılmaları yazmış ancak gerçek anlamda dürüstçe konuşmamış. En sonunda ölmeden önce bir not bırakması herkesi şaşırtmış. Zaten açıkça anlatmamış bile her şeyi."

"Geriye bir tek o notu bırakmış. Bütün çalışmalarını yakmış değil mi hocam?" Irene araya girdiğinde hoca tekrar onayladı.

"Çok gösterişli değil mi? Hayatı boyunca sıradan bir şekilde yaşıyor, yazıyor. Ama sonunda her şeyi de kendisi gibi bitiriyor."

"Güzel son." Diye mırıldandım kendi kendime. Mantıklı görünüyordu. Madem kendisi kalmayacaktı, notları da kalmayacaktı. Sadece tek bir notla her şeyi açıklayarak gitmişti. Kesinlikle mantıklıydı.

Zil çaldıktan sonra hoca sınıfı terk ettiğinde yerimden kalkmadan öylece oturmaya devam ettim. İntihar olayını düşünmek planlamasam bile çoktan aklımda dallanıp budaklanmaya başlamıştı bile. Nerede? Ne zaman? Ne şekilde? Sanki bir ortağı vardı bedenimin ve ruhum da onunla, kafamın içinde anlaşma yapıp duruyordu.

Çıkmaz sokağa girdiğinde arkana dönüp düşmanla yüz yüze gelmek yerine, bas jileti bileklerine.

Kolaydı diye fısıldadım. Basitti gerçekten bir canı almak. Ancak her defasında bunu düşünürken atladığım şey, o çıkmaz sokakta yüzüne bakmak istemediğim; arkamda beni izleyen kişinin düşmanım değil de ebeveynlerimin olduğuydu. Yoksa ölmek kolaydı. Canını hiçe saymışsan çoktan ve ağladığın zaman bile bir omuz bulamıyorsan ölmek cidden kolaydı.

"Şu ödevi teslim etmem lazım hadi öğretmenler odasının önüne barikat kuralım."

Ellerimi kot ceketimin cebine sokarken kafamı kaldırıp ayakta dikilen Irene'e baktım. "Ne ödevi o? Teslim etmemiş miydin sen?" diye sorduğumda dudak büktü. Saçlarını uzun zaman sonra balıksırtı örmüştü. Alnında ise dalgalı çok ince tutamları vardı, çok hoş görünüyordu.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin