23. episode:"god created him to distroy me."

620 90 31
                                    

30.01.20
Chase Atlantic, What U Call That

"Tanrı onu, beni mahvetmesi için yarattı."



Hayatı boyunca her an geleceği düşünen biri olmamıştım ben. Eğer ölümse bahsettiğimiz gelecek, o konuda zaten teslim olabilirdim.

Her gece, o gün bitti ve gün içinde savaştığım şeylerde kazanıp kaybetmem sona erdi diye rahatça bir nefes alabiliyordum. Ama sonunda yorganı üzerime çekip, sabahı bekliyordum. Zaten yine her şey başa sarıyordu ve ben bu yorgunlukla bazen günahlarıma günah ekleyip Tanrı'ya kızıyordum. Ne yapabilirdim ki? Benim hayatımdaki talihsizlikler kaderimle ilgiliydi. Yaşadığım her acı, kaderime ince ince işlenmişti. Bu konuda babama bile kızamazdım çünkü o da kadere göre ilerliyordu.

Bu kadarı yeter artık diye bağırıp, koşarak kayalıklardan o çok sevdiğim tuzlu suyla kavuşmayı ben de istemiştim. Ancak her defasında beni tutan bir şey olmuştu. Eğer annemin öldüğünü öğrendiğim zaman Jaehyun'ı bulmasam kavuşacaktım belki nihai sonuma.

Lucas evden çıkarken onu ben uğurlamıştım ve kapıyı arkasından kapatırken tam da bunları düşünüyordum. Sırtımı kapıya yaslayıp boş koridora yine boş gözlerle bakmaya başlamıştım çünkü içeri gitmek istemiyordum. Gidersem eğer gün içinde savaşmam gereken bir sürü duyguyla yine kavrulup duracaktım. Savaşmak sorundu işte. Elimi kaldıracak halim yoktu artık benim, o kadar yorulmuştum.

Jaehyun, Mark'ın odasından çıktığında yasladığım kapıdan doğruldum. Dalgınca saçlarını karıştırırken salona ilerledi ve beni görmedi. Ben de bu içinde bulunduğum buhran havayı dağıtmaya çalışıp koridorda ilerleyerek arkasından gittim. Mutfağa girmiş bir bardak su almıştı.

"Gece uyuyabiliyor musun geri Jaehyun?" diye merakla sorduğumda mutfağa girmiştim ve beni ancak fark edebilmişti.

Hafifçe gülümseyerek kafasını iki yana salladı. "Uyumuyorum. Aslında çalışıyorum. Bilgisayardan yapıp bir şirkete gönderdiğim grafikler var. Bu şekilde para kazanıyorum." Dedi gülerek ben de ona karşılık kafamı olumlu bir şekilde sallayıp, "Anladım." Diye mırıldandım.

"Lucas ile nasıl geçti?"

Karnıma giren ağrıyla yine beni alt edebilecek bir savaşın içine girdiğimi hissettim. "Yemek yedik işte. Nasıl geçebilir ki? İyi arkadaşlar olduk sonuçta, iyiydi yani aramızda bir sorun yok."

Birkaç yudum su içtikte sonra kafasını sallayıp beni onayladı. "Sadece sordum." Diye kestirip attı. Farkında olduğumun muhtemelen farkında değildi. Gerçi Lucas söylemese asla anlayamayacaktım.

Jaehyun yanımdan ilerleyip salona geçtiğinde oraya gitmek istemediğimden bir şeylerle ilgileniyor gibi yaparak bardağa su doldurup içtim. Bugün ne çok su içmiştim?

Ardından bardağı izlerken salondaki konuşmaları duydum. Birkaç dakika içinde salondan ayrıldıklarını anladığım sesleri duyunca omzumun üzerinden onlara baktım. Mina önden ilerleyerek çıktı salondan, Mark da onun arkasından çıkarken buraya bakmadı bile. Bakmamalıydı zaten. Bakarsa daha çok bu savaşın ortasına itileceğimi biliyordum.

Onların evden çıktığını belirten kapının sesini duyduğumda geçebildim ancak salona. Jaehyun kumandayla filmleri karıştırıyordu. En son izlenen animasyon bitmişti ve Jaehyun da başka bir tane açacağından emin olduğumdan gidip yanına oturdum.

"İkimiz kaldık madem bir şeyler izleyelim. Aksiyon sever misin Renee?"

"Hıhım." Diye mırıldandığımda duraksadı. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Uykulu, kısık gözleri boşluğa dalmıştı. "Ne oldu Jaehyun?"

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin