11. episode:"the neck that is such an art."

681 93 31
                                    

09.01.20
One Direction, Little Things.

"Yani... Sen kimsin? Anlatsana."

Sorusuyla oturduğum kayalıkta bacaklarımı göğsüme çektim ve kollarımı da dizlerime sardım. "Renee Harbin..."

"Anlamı ne? Telaffuzu kulağa tuhaf geliyor." haklıydı. Fark etmeden R harflerini yumuşatmıştım. Ama bunun sebebi şu an hissettiğim huzurdan kaynaklanıyordu. Rüzgar saçlarımı dağıtmıştı mesela ancak sorun bile teşkil etmiyordu. Gözlerime üşüşen saç tellerimin arasından dalgalarını kıyılara çarpan suları izliyordum. Damlaları yüzümüze geliyordu ve o anlarda biraz daha geriliyorduk.

"Renee, yeniden doğuş demek. Harbin de savaşçı. Sanırım babamın soyu kraliyete dayanıyor..."

Beklemediğim anda gülüşü cümlemi kestiğinde gözlerimi kısarak ona baktım. "Ne?" dediğimde burnunu kırıştırmış, yüzünü minicik hale getirmiş bir şekilde kıkırdadığına tanık oldum. Saçlarının önündeki tutamları parmaklarıyla geri atma gereği duymadan bana baktığı an, gözlerinin parladığına tanık oldum ilk kez.

"Kraliyet konusunda ciddi miydin? Çünkü hayal ettim de elimde olmadan."

Kafamı iki yana salladım. "Sorun değil. Sadece seni güldürmek için söylemiştim." Dediğimde gülüşü duraksadı, ben de. "Yani, ortamın havasını dağıtmak için, depresif havasını." Diye mırıldandım. Kafasını olumlu bir şekilde hızla sallayıp ileri çevirdiğinde gülüşü yüzünde asılı kalmıştı.

"Adın ve soyadın dışında anlatacağın başka bir şey yok mu?"

"Neden merak ediyorsun?" dedim hızla. "Benden nefret ettiğini sanıyorum. Yanlış mıyım? Kollarımdaki morluklar duruyor."

"Onlar için..." kafasını eğip bana döndü, ifadesizce bakıyordu. "Pardon." Diye homurdandı. "Pek normal bir ruh halinde değildim. Gerçi hala değilim. Kendi ülkemde bile değilim ve saçma sapan işlerle uğraşıyoruz. Daha kaç yaşındayız... Her neyse. Tekrar Pardon."

"Önemli değil." Dedim kaşlarımı çatıp ciddiyetle. "Sana hak vermem gerek. Ama hala babamın kızıyım, yani demek istediğim... Onun ne yaptığını bilmesem de kötü şeyler olduğu belli ve ondan nefret ettiğiniz için benden de nefret ettiğinizi—"

"Onun yaptıkları... Sen de dedin. Senin yaptıkların değil. Onun yaptıkları. Kendini sorumlu tutma. Sen yapman gerekenden fazlasını yapıp bize yardım ettin. Hatta hiçbir şey sormadan. Sahiden neden öyle bir şey yaptın? Hiçbir şey bilmeden babandan ne sebeple nefret ederek yaptın bunu?" merakla gözlerini kısmıştı ve yüzümü incelerken anlam vermeye çalışır gibi bir hali vardı.

Zorlukla yutkundum. "Hani az önce kulaklıkla yolda yürüyordum ya?" dediğimde kafasını mikron derecesinde salladı. "En son ne zaman dinleyebildiğimi hatırlayamıyorum." Anlamamıştı. Bana bakışı değişmediğinde dudaklarımı nemlendirip gözlerimi dizlerime sarılı ellerime çevirdim. "Acındırmak için falan anlatmıyorum, merak ettin anlatıyorum. Ben... Ben babam gibi tıp hayatında olabilmek için çalışıyorum. Yani hayatımı ders çalışmaya göre planlıyorum. Hatta dur... Ders çalışmak hayatımı kendine göre planlıyor."

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin