1. episode: "are you nervous? don't be."

2.2K 127 68
                                    

22.12.2019
Aurora, Runaway.

2019Aurora, Runaway

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fransa, Paris.

"Koşalım mı?"

Gözlerimi aralarken kulağıma ilişen sesi ayırt edemiyordum. Kimindi, nereden geliyordu ya da gerçek miydi? Sadece yumuşaktı... Krema gibi ya da marshmellow...

Gözlerimi açtığımda perdeleri sonuna kadar sıyrılmış ve bana karanlığı sunan pencere görüş alanıma girdi. Aslında hala gece olduğunu ve rüya görüp uyandığımı zannetsem de, komodinin üzerindeki dijital saat 07:48'i gösterdiğinden anlamıştım.

Hava bulutlarla kaplı görünüyordu.

Alarma 12 dakika kala uyanmanın verdiği rahatsızlık hissiyle sıcak yorganı üzerimden tek seferde attım ve doğrulup yatakta oturarak ayaklarımı yere sarkıttım. Beyaz pijamalarımın paçaları dizlerime kadar sıyrılmıştı. Tüylü çoraplarım da ayaklarımda değildi ki yatağın içinde kaybolduklarına emindim. Ancak onları aramaya çabalayacak kadar uyanık değildim hala.

Bu yüzden kalkıp yatağımın karşısındaki çalışma masamın sağında kalan kapıdan içeri lavaboya girdim. Aynanın karşısına geçip yüzüme baktığımda saçlarımın ucunda neredeyse düşecek siyah tokayı görüp aldım ve dolaptaki tarakla taradıktan sonra bol bir şekilde ördüm. Koyu kahve ve düzlerdi... pek sorun çıkarmıyorlardı.

Yüzümü de yıkayıp odama geri dönerek ahşap giysi dolabının kapaklarını açıp kısa süreliğine bir göz atmanın ardından askılardan krem rengi gömleği ve açık kahve pileli eteği çıkardım. Çekmeceden beyaz çorabı çıkarırken bugünkü rüküşlüğümü aklımda puanlıyordum. Aslında sadece kimse nasıl giyinmiyorsa öyle giyiniyordum. Bununla bir derdim yoktu. Ama bu konuda kendimle dalga geçiyordum çünkü bazen bazıları da derdi. Renkler ve zevkler insanlara göreyse, neden rüküşlük diye bir şey vardı?

Pijamalarımı çıkardığım giysilerle değiştirdim. Eteği gömleğimin içine soktum ve hafifçe uçlarını bollaştırdım. Çalışma masamın önündeki döner sandalyede asılı kadife koyu kahve çantamın içine not defterlerimi ve ders kitaplarımı yerleştirip koluma taktım ve odamı sonunda terk ettim.

Koridorun diğer tarafındaki mutfağa ilerlerken kahve kokusunu alabilmiştim. Annem, tezgaha doğru eğilmiş gazetesine göz atarken beyaz kahve kupasının kulpundan tutuyordu. Ayaktaydı. Yeni kestiği küt açık kahve saçları yanaklarına üşüşmüştü. Hafif yanık bir teni vardı annemin, burnunun kenarlarında açık kahve çillere benzeyen lekelerle birlikte. Kirpikleri gürdü ve yine saçları gibi açık kahve gözlere sahipti.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin