19. episode:"space."

578 89 33
                                    

26.01.2020
Bok gibi olan bu bölüm için şimdiden özürler. Sadece ruh halim.

°

Gözleri yüzümde turluyordu.

Bakmasam bile görmüştüm. Herkes beraberken bana bakıyordu. Yanında Mina oturuyorken, Jaehyun benim yanımdayken ve herkes buradayken. Mark Lee bana bakıyordu çünkü beni merak ediyordu. Zaten başka bir açıklaması olamazdı.

Denizin tuzlu havası beni sarhoş edebilecek kadar uyuşturmuştu. Dilimin ucuna gelen kelimeler yerlerinde durmuyorlardı ve sohbet arasında ben de bir şeyler söyleyip herkesle birlikte gülüşüyordum. Uzun zamandır üzerimde dolaşan o kaotik bulut dağılmıştı sanki. Daha hafif hissediyordum. Ama yorgundum da. Bu ikisini nasıl yürüteceğimi de hiçbir zaman bilememiştim zaten.

Eve dönerken uyumak ve uyumamak arasında kaldım. Jaehyun'un omzuna yaslanmıştım ve bana bir şeyler anlatıyordu. Gözlerimi ve duyularımı açık tutup onun sesini dinlemeye devam ettim. "...okulu dondurdum. Edebiyat okuduğuma inanabiliyor musun? Yani herkes benimle dalga geçiyordu bu yüzden ve bir sürü şey daha..."

Dikiz aynasından onun gözlerini görebiliyordum, dikkatle önüne bakıyordu. Direksiyonu saran ellerinin ince parmaklarını da. İzleyebilecek başka bir şeyim yoktu ki şu pozisyonumda... Yüzüm ona çevriliydi. Ellerim üşüyordu araba sıcak olsa da, gözlerimi boşluğa çevirdiğimde gözlerimi kapatmıştım ardından. Kafamda yaşayan biri vardı ve sanki beni hep bu anlarda her şeyden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

"Uyudun mu?" diye fısıldadı Jaehyun, yumuşak ses tonuyla.

Omzuna yaslı kafamı iki yana salladığımda anladığını umdum. Eve gelmiştik. Belki biraz uykuya yaklaşmıştım ama hızlıca ayılmam da uzun sürmemişti. Gözlerimi açtığımda ön koltuklarda oturan Mark ve Mina'yı göremedim, inmişlerdi. Jaehyun da ben ayaklandığım gibi kendi tarafındaki kapıdan indi, ben de kendi tarafımdaki.

Ağır adımlarla yukarı tırmandığımız sırada herkesteki yorgunluğu fark edebilmiştim. İçeri girdiğimizde mutfağa girip birkaç yudum su içmek için yemek masasının önünden bir sandalye çekip yerleştiğimde arkamdan Jaehyun da gelmişti ve o da bir bardak su alıp karşıma oturmuştu. Bu su içme olayına, Mark ve Mina, Mark'ın odasında olduğu için mi girmişti bilmiyordum ama işte karşımda oturmuş ve düşünceli görünürken dudakları hafif bir tebessüm içindeydi. Gözleri kısıktı ve gözlerinin altında gülümsediği için ince bir çizgi oluşmuştu.

Su bardağı ellerinin arasında, gözleri ise bardağının üzerindeydi. Bir yudum bile almadı sadece bakıyordu. Neden dalgındı? "İyi misin Jaehyun?" diye sordum. Sorduğum gibi de bir saniye bana baktı ve gülüşü daha da genişleyerek tekrar gözlerini bardağa çevirdi.

"İyiyim." Dedi omuz silkerek. "Okulun bitiyor ve ben ilk gününe değil de son gününe tanık oluyorum."

Omuzlarım düştü. Durgunca onu izledim, mahcubiyetini ve buna rağmen önlenemez sevincini. Yine de merak ediyordum. Onunla benzer yanlarımız neydi? Sanırım ikimiz de fedakârlıkta bir numaraydık. Yan yana olan, bir numaralardan.

"En azından son gününe tanık oluyorsun, en azından sonunda da olsa birlikteyiz. Değil mi?" kafamı hafifçe eğerek sordum ona, bana bakmasını sağlayarak. O da kısık kahve gözlerini bana çevirdi ve gülüşünü azaltıp kafasını olumlu bir şekilde salladı.

"Haklısın. Evet."

Daha sonra Mark ve Mina salona geçtiklerinde Jaehyun Mark'ın odasına geçmişti ve ben de onlara bakmadan kendi odama geçmiştim.

Üzerime pijamalarımı giyip ışığı kapattıktan sonra direk olarak yorganımın içine girerek gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Bugünlerde tek yaptığım şey buydu. Eskiden akşamların olmasını iple çekiyordum, yalnız kalabilmek için, belki sadece müzik dinlemek ve düşünebilmek için. Akşamları, geceleri daha rahattım günün diğer zaman dilimlerine göre. Şimdi neden eskiden o çok istediğim düşünme işi bana ağır gelmeye başlamıştı anlayamıyordum.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin