36. episode:"home sweet home."

585 71 68
                                    

20.02.2020

bak oylamayı unutuyorsunuz yorum yapmıyorsunuz bak
bitiyor zaten ağlayayım mı ><

-

Sadece gülümseyerek yaşayabilirdim. Felç kalıp onu izleyebilirdim. Görüş açımdan çıkmadığı sürece de bir sorun olmazdı. Onu izleyebilirdim. Bana gülerse sorunlar uçup giderdi. Onu hep izleyebilirdim. Tanıdığım yüzünün bildiğim ayrıntılarını izleyebilirdim. Hareket etmeden beklerse sorun hiç kalmazdı. Onu sonsuza dek izleyebilirdim.

Onun hatasız ve saf görünmesi, en azından bana öyle gelmesi adil değildi işte biliyordum. Ama bu hislerimi bir şekilde geri itemiyordum ya da kilit altına da atamıyordum.

Seul'e geldiğimizde vakit diğer günün akşamüzeri saatlerine tekabül ediyordu. Hava sıcaktı ve şehrin üzerindeyken de etrafı merakla izlemeye başlamıştım. Yangyang sürekli yanımda uyumaya çalışmış, arada ben uyuduğumda omzuna yatabileceğimi söylemişti ama ben kafamı cama yaslayıp onunla şehir hakkında konuşmuştum.

Mark da sürekli kulaklıkları takılı halde müzik dinlemişti. Ona bakıp durmuştum ve izlemek için tam bir görüntü müsait olmasa da koltukların arasından ona bakmıştım. Yanındaki Mina da Jaehyun ile konuşuyordu.

Jaehyun da Rosalie'nin işinin çıktığını ve yarın geleceğini söylemişti. Rosalie melezdi. Fransa'da büyüdüğünü anlatmıştı Jaehyun. Ailesi Seul'deymiş ama Rosalie Paris'de okumuş. Onun hakkında kısıtlı şeyler biliyordum elbette. Jaehyun ve onun arasında anlatamadıkları bir şeyler var gibiydi. Yan yanalarken birbirlerine destek oluyor gibi görünüyorlardı ama pek konuşmuyorlardı.

İndikten ve bavullarımızı alıp çıktıktan sonra Jaehyun, Mark ve diğerlerine benzeyen bir sürü insanın arasına karıştım. İlk kez ülke değiştiriyordum ve neredeyse Dünya'nın en doğusuna gelmiştik. Benim yaşadığım ülkeye göre, bayağı doğudaydı. Güneş tam tepedeydi ve aşırı sıcaktı.

"Biz buradan ayrı taksilere biniyoruz. Görüşürüz."

Lucas Irene ile kısaca sarıldıktan sonra onu bana bıraktı ve Yangyang ve Xiao ile üçü birlikte taksi çevirip bindiler. Mark gözlerini kısarak etrafa bakınıyordu. Gözleri çok az şişmişti. Dalgınca yoldan geçen arabalara bakarken Jaehyun kendi bavulunu sürükleyip yanımıza geldi ve hep birlikte kaldırımda beklemeye başladık. Mina bir anda bana yaklaşınca ne yapacağımı bilemedim ve sadece yüzüne baktım.

Siyah saçlarının kakülleri alnın kapatmıştı ve gözlerine değecek gibiydi. Bir adım gerimde durdu. Direk Jaehyun'a döndü. "Ben ailemin yanına gidiyorum ağabey. Hoşça kalın. Her şey için teşekkür ederim. Umarım yine görüşürüz. Seni görmeye geleceğim."

Onların dilinden anlamadığımdan sadece izlemiştim. Mark da onlara göz ucuyla bakıyordu. Onlar Mark ile benim aramda kaldığından bakışlarımız uzaktan tutuştuğunda kaşlarım çatılıydı. Anlamadığımı fark etmiş olmalıydı.

Mina yoldan geçen taksiyi çevirdi ve bavulunu şoför bagaja koymasına yardım ettikten sonra hızla gittiler.

Telefonuma mesaj gelince irkildim. Elimi cebime atarken bir yandan Jaehyun'u dinliyordum. "Siz ikiniz için odaları annem hazırlamış. Onun evi biraz uzak ama evimi temizlemek için birkaç gün önce gelip gitmişti. Biz dinlenince yanına gideceğiz." Diye mırıldandı Irene ve bana yönelik bir şekilde.

Mark: Bakma öyle dik dik. Jaehyun'a veda etti sadece. Başka bir şey söylemedi.

Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırırken Mark'a baktım. Telefonunu cebine atarken kafasını diğer tarafa çevirmişti.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin