40. episode:"finally avenoir, finally."

753 69 118
                                    

29.02.20

son kez,
oy ve yorumları unutmayın

🗼💖

-

"Doğum gününde kim hasta olur ki?"

"Mark Lee." Diye cevapladı beni hasta sesiyle.

Yattığı koltuktan kalkıp saçlarını düzeltirken ben de mutfaktaydım. Bardağını tezgâha bırakıp onu arkasından izlemeye başladım ve gülümsedim. Hızlı bir ruh hali değiştirmiştim ama hüznüm omuzlarımda nemli birkaç yağmur damlası gibi kendilerini hala belli ediyorlardı.

"20 oldun ha? Hem de karpuz yerken hasta olarak... Aslına bakarsan benimkinden daha iyi bir doğum günü. Ben hiçbir şey hatırlamıyorum."

"Hiçbir şey?" kıkırdayarak konuşurken bana döndü. "Hiçbir şey hatırlamıyorsun, cidden emin misin?"

Dudak büzdüm. "Bilmiyorum." Diye konuştum imayla. "Hatırlamam gerekenleri hatırlıyorum."

"Neymiş hatırlaman gerekenler?" hafifçe kafasını eğerek anlamaya çalışarak konuştu ve bir yandan da dudaklarını birbirine bastırmış gülüyordu.

Omuz silktim ben de. "Utandırma konusunda üstüne tanımıyorum. Onu çok iyi hatırlıyorum. Hala yapıyorsun." Dedim ona çay yapmadan önce yaşadığımız müthiş derecede utanç verici olayı anımsatmaya çalışarak.

Gözlerini devirdi. "Abartma. Sadece dokunduk."

"Sadece dokundun mu? Abartılması gereken yer de bu Mark. İlla abartabilmem için şaplak falan mı atman gerekiyordu? Şeyler gibi... şeyler..."

Burnundan sert bir nefes verip güldü. "Evli çiftler gibi. Aynen." Diye mırıldandı ve koridora çıktı.

Ben de gelmesini beklerken elimi saçlarımın arasından geçirip derin bir nefes aldım. Benimle dalga geçiyordu. Her an olabileceği gibi. Ondan sevgi sözcükleri beklemek aptallık olurdu. Zaten beklemiyordum da. Bizim aramızdaki bu şey, bu ilişki öyle şeyler gerektirmiyordu. Biz birbirimize hayatım, sevgilim ya da onun gibi şeyler söylemeyecektik. Ama birbirimizin hayatı, sevgisi ya da diğer her şeyi olacaktık. Aslına bakılırsa bu bir yerde takılıp kalmaktan iyiydi. Bir şey olmaktansa, çok şeydi.

Ve tabii ben de hayatımda yalnızca bir şeye sahip olmak için delirirken, bir çok şeyim olmuştu.

"Hadi gidelim."

Mark elinde gitarla salonun girişinde bana bakarken klasik gitarın siyah çantasının fermuarını kapatıyordu, hafif aralıktan onun klasik turuncu bir gitar olduğunu görebilmiştim.

"Bize mi?"

"Evet. Hep birlikte olalım demişti Jaehyun."

Kafamı salladım ve onu onaylayarak peşinden gittim. Portmantoda ayakkabılarımızı giyerken de Vera odasından giyinmiş bir şekilde çıkmıştı. Yırtık kot şortu ve beyaz tişörtüyle kendine has bir havası vardı. Siyah saçlarını kendi haline bırakmıştı.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin