28. episode:"complicated."

583 85 64
                                    

05.02.20

Bir şeyi özlediğimi zaten biliyordum.

Yoksa ne gibi bir sebebi olabilirdi ki bu parçalanıyormuş gibi acıyan göğüs kafesimin bana peydahladığı burukluk? Ya da ne gibi bir sebebi olabilirdi bir türlü tamamlanamıyormuşum gibi hissedişimin? Bitmesi için, artık bunu hissetmemek için neler yapabileceğimi biliyordum ama benim yaptığım tek şey uyumak ve uyanmaktı.

Yani benim gibi olan diğerlerinin de yaptığını yapmaktı.

Dün geceyi bir dakika önce yaşamışım gibi net, asırlar önce kaydetmişim gibi bulanıktı zihnim. Biliyordum ama bunun da üzerinden yıllar geçecekti. Sadece biraz daha acı verip, beni yamaç kenarından çevirene kadar gitmeyecekti. Önceki acılarımı hatırlıyordum da bunlardan daha hareketsiz ve monotondu hepsi. Mesela her gece o gün içinde ne olduysa, hiçbirinin yarın geçmeyeceğine dair bir yığın umutsuzluğumla uyumaya çalışırdım ama düşüncelerle oyuklar açılan beynim beni uyutmaz, en sonunda boş boş pencereden dışarıyı izlemeye başlardım.

O zaman annem olduğunu bilmediğim o kadının dairesinin ışıkları sönmüş olurdu.

Gözlerim eskiden hep orada gezinirdi çünkü aynı hizaya denk geliyordu dairelerimiz. Bir keresinde annemin oğlan çocuğunun, balkona topunu kaçırdığı için çıktığını görmüştüm. Ben babama benzediğimi düşünüyordum ama öz anneme de benziyordum. Onun oğlu da ona benziyordu. Saçları siyaha yakın koyuluktaydı ve neredeyse minyon diyebileceğim bir yüze sahipti, beyaz tenliydi ve gözleri renkliydi. Bunu uzaktan fark edebilmiştim. Belki babasına benziyordu.

Artık anne ya da baba ile ilgili hiçbir şeye yakından tanıklık etmek istemediğime emindim. Ebeveynler, doğal mafyalardı. Doğuştandı bu mafyalık ve tek yasal mafya da onlardı.

E kurbanları da çocukları oluyordu hep.

Yatağın içinde dönüp durmayı kestikten sonra üzerimden yorganı attım ve doğruldum. Örülü saçlarımın ucundaki toka çıktığı için saçlarım darmadağınıktı. Yerimden kalkıp ayakta dikildiğimde tokanın yerde olduğunu gördüm ve siyah tokayı bileğime takıp ellerimle saçlarımı geriye itip kabaca düzelttim.

Saat sabahın 6'sıydı.

Bu saatte neden kalktığımı biliyordum. Gece neden uyuyamadığımı ve zaten bildiğim bir sürü klişeme sahip olduğumun farkındaydım. Yapmam gereken bugünün de diğerleri gibi olmasını sağlayıp, iyice bok yoluna giden hayatımı daha da bok yoluna sokmaktı.

Yalnızca birkaç hafta önce ağzıma almadığım küfürleri, içimden bile tekrar etmek nasıl bir noktaya geldiğimin kanıtıydı.

Ben herkesten gizli aldığı ayıcığı ile uyuyan bir kızdım. Şiir yazardım. En son aşık olduğumda 6 yaşımdaydım. Kimse yokken şarkı mırıldanırdım. Bolca gökyüzüne bakar, olmayan bir dünyanın hayaline dalardım.

Kalbime bir yabancı, aklıma da onun acıları girdiğinden beri daha mı çok kendim olmuştum yoksa o hayalini kurduğum hayatın mutasyona uğramış halini mi yaşıyordum, bunu saatlerce kendimle tartışırdım. O sakinliği yadsınamayan hayatımdan sıyrıldığımdan beri kalbim de doluydu aklım da, bununla ilgili bir tek bunun farkındaydım.

Pijamalarımla odamdan çıkarken kuruyan boğazımdan dolayı su içmek istiyordum. Bu saatte herkesin uyuduğunu bildiğimden bu halde çıkmak çok da anormal değildi. Bu yüzden odamdan çıkıp mutfağa ilerlerken rahatsız hissetmedim. Perdeler örtülü olduğu için salon ilk başta karanlık geldi ama mutfağa yöneldiğimde hafiften her şey netleşmişti.

Tezgaha ilerleyip şişeden bardağa su doldururken yüzüm salona dönüktü. Bardağı dudaklarıma yasladığımda gözlerim de oraya dönmüştü. İlk yudumumda görüntü netleşti ve onları gördüm.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin