9. episode:"they don't give the paradise"

781 101 42
                                    

07.01.20
Damien Rice, Box.
Lütfen yorumlamaya unutmayın, sıralamarda kaybolmayalım. Yazmaya motive olayım.
Öpüldünüz. $$$

Keşke

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Keşke... Biri özgürlüğü sunsa.

 Keşke biri, gerçek bir yarının varlığından bana bir umut verse ve tertemiz bir sayfanın kokusunu ciğerlerime doldurup üzerime örtünebilsem kelimeleri. Keşke kendime ait bir dünya var edebilsem, keşke bana ait olan bir şeye sahip olabilsem. Keşke, artık keşke demeyeceğim bir dünyanın en ıssız kıtasında yaşayabilsem. Keşke, her şeyden uzaklaşabilsem.

Dünyaya geleceğimiz vakte kadar bir yığın olay yaşanıyordu. Olayların final kısmına gelene kadar, hayatımın yazılacağı bir kitabı anne ve baba faktörü aralarında ortaklaşa ödeyerek alıyorlardı ve ardından bir masaya koyup kapağını önce kimin açacağını tartışıyorlardı. Belki kazara planlanmamış finalde var oluyordum. Ama bir şekilde o kitabı birisi bir şekilde açmıştı ki benim de kitabımın yazılmaya başlamasını sağlamıştı.

Var oluyordum. Ben var ölüyordum bir yandan.

Sahiden kazara olmuşsam? Sahiden bir hataysam, sorumsuzluk ya da pişmanlık sonucuysam?

Keş bir anne ve bir babadan olmadığıma emindim. İkisi de öğrencilik yıllarında çok çalışıp kendi hayatlarını kurmuş ve ardından birer yetişkin olmuşlardı. Ama giriş ve gelişmeyi bilmiyordum. Nasıl tanıştıklarını, ilk kez kimin diğeriyle konuştuğunu ya da ona baktığını... Sonuç bendim. Açık ve net bir şekilde bir ruh bağışlanmıştı, ilk soluğumdan bu yana milyonlarca soluk karışmıştı ciğerlerime ve kalbim bilmem kaç milyonuncu kan pompalayışını gerçekleştiriyordu.

Bir şekilde olmuştu demekten geri kalamıyordum. Bir şekilde bütün bunların öncesi, bu ana gelene kadar her şeyin bir anısı olmuştu. Bebekken benim yanımda konuşmaları, bana davranışları, alnımda hala hissedebildiğim annemin öpücükleri oluşturmuştu kişiliğimi. Bazen çekiliyordum olduğum yerden geri geri, bazen tamamen ortaya geçip herkesin gözüne batıyordum evet bir de istesem de görünmüyordum. Herkes gibiydim? Elbette. Herkesin içinde yaşadığını hissettiği çocuğu hissettiğimi biliyordum mesela. Bir de zihnindeki ölülerin sessizliğini.

Annemin babama âşık olduğuna inanamadığım gibi, inanamıyordum babamın ihanetine.

Ona her baktığımda, sırtına silah dayalı bile olsa bana gülümseyecek güce sahip annemin ruhu; nasıl bir kutsallıkla kuşanmıştı da babama katlanabiliyordu? Neden katlanıyordu? İstediği hayatı yaşayabilirdi. Onu bırakması babam için de sorun değildi.

Eskiden izlediğimiz o filmlerde geçen, baba oğul ilişkisi sahnelerinde, perde arkasında neler dönüyordu diye düşünmekten kendimi alamıyordum işte. Ben dümdüz izlerken, babamın neler düşündüğü; annemin nasıl düşündüğü şimdi bende birkaç duygunun dibine kadar hissedilmesine neden oluyordu. Şimdiye kadar kısıtlı şeyler hisseden bana da bunlar fazla geliyordu.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin