31. episode:"let's meet again."

827 92 221
                                    

10.02.2020
Bir bismillah çekip öyle girin. 8bin kelimeye yakın oldu. Tadını çıkarın. Emeğime karşılık da oylayıp satır aralarını doldurun. Lütfen. Valla. 50 kişinin 10'u oylayıp yorum yapıyor sadece apaçık ayıp oluyor. Üzülüyorum sonra yazasım gelmiyor, günah yapmayın.

$$$

Babam, yoğun bakım ziyaretini asla ve kati surette reddettiğinden bütün gece beklemeyi teklif etmiştik ama o bunu da reddetmişti. Sabah ancak çıkaracaklarını ve normal odasına döndüğünde görebileceğimizi söylediğinden Irene ve Jennie ile onların evine gitmiştim.

Aklım Jaehyun'da kalmıştı ama rahatlamıştım da. En azından kontrol altında, en azından artık iyileştiğinden emin olacağım duruma geleceği için rahatlamıştım. Bu yüzden Irene ve Jennie ile giderken biraz olsun rahat nefes alabiliyordum.

Onların anne ve babası ben geleceğim için rahat olabilmem açısından otelde kalmışlardı bir geceliğine, ertesi gün mezuniyet olduğu için rahatça dinlenebilmemizi ve vakit geçirmemizi istemişlerdi. Böylece bir anda hastaneden bizi Taeyong, Jennie ve Irene'in evine bırakmıştı. Ardından yukarı çıktığımızda ise elimi yüzümü yıkamıştım ve Irene'in odasında, onun bana kullanmadığı pijamalarından vereceğini söylediği için yatağının üzerinde oturmuş onu izliyordum.

Kendisi pembe pijamalarını giymişti, açık kahveye yakın saçları sırtından akıyordu ve bir kısmını kulağının arkasına sıkıştırdığı için yüzünü görebiliyordum. Biraz dalgın, biraz düşünceli ve biraz da üzgün görünüyordu. Katlı bir şekilde, üzerinde çizgi film karakterlerinin olduğu beyazlı ve mavili pijama takımını bana uzattığında beklemeden aldım. O ise dağılan giysilerini düzeltmeye başladığında ben de üzerimdekileri çıkarmaya başlamıştım.

Önce kazağımı çıkardım ve pijama üstünü giydim. Uzundu ve baldırlarıma kadar kapatmıştı. "Sen nasılsın Irene? Konuşamadık. Bir sorun yok değil mi Lucas ile?" diye sordum usulca sakin bir tonda. Zaten uykum gelmişti. Saat neredeyse 1'e geliyordu.

Pantolonumu çıkarıp pijama altını giyerken Irene'e göz attım. Bana dönmemişti ve hala giysilerini düzeltmekle meşguldü. "Aslında sorun gibi değil ama... Şimdi üniversite için oraya gelmemi istiyor ama ben bilmiyorum. Çok uzak Renee." Dedi isyan eder tonda bana dönüp. Kaşları umutsuzca inmişti ve dudaklarını büzmüştü hafifçe. "Ailemden hiç uzak kalmadım ben o kadar. Onu sevdiğimi biliyorum. Elbette birlikte kalmak istiyorum ama gidemem, alışamam."

"Onun gidişine alışabilir misin peki?" diye bir fikir sürdüm hızla anında.

Kendi giysilerimi katlayıp yatağın ucuna bırakarak ayakta dikilip ona baktım. Gözlerini kaçırdı ve bir iç çekti. "Düşünmekten kafayı yiyeceğim."

"Şöyle düşün... Sadece düşünmen için söylüyorum yapman için değil." Dediğimde bana bakıp kafasını olumlu bir şekilde salladı. "Mesela burada okuduğunu düşün, sonra mesleğini edinip çalışmaya başladıktan sonra başka bir yere gittiğini... Başka bir şehir ya da ülke. O zaman da ailenden uzak kalacaksın. Hatta Lucas'dan ayrılsan, başka birisiyle birlikte olsan bile önünde sonunda ailenden ayrılacaksın. Aile sadece... Seni hayata hazırlar, ayrılacağınız güne hazırlar. Hep bir araya gelinir ama bu hiçbir zaman son seferki gibi olamaz." Diye mırıldandım sonunda ondan gözlerimi alıp düşüncelere dalışımı engelleyerek. Sonra ona yine baktığımda, bana anlayışla kafasını ağır ağır sallayarak dudaklarını da bastırıp baktığını gördüm.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin