38. episode:"Mark for Renee and Renee for Mark."

652 66 58
                                    

24.02.20

"Yemek yaptığına inanamıyorum..."

Mark'ın tezgahın önünde dönüp durması karşısında kendimi tutamamıştım. Benden daha çok şey biliyor olmalıydı çünkü yarım saat içinde bir sürü şey yapmıştı.

"Yalnız yaşamıştım bir süre. Öğrenmek zorunda kaldım."

Dalgınca konuşarak elindeki iki tabakla döndü ve onları diğer yaptıkları gibi yemek masasına bıraktı. Bana oturmamı işaret edince sandalyeyi çekip oturdum ve soslu makarna dolu tabağıma baktım. Salata gibi bir şey de yapmıştı. Sebzeliye benzeyen bir çorba da vardı ve küçük kâselere de pirinç yapıp koymuştu. Karşıma oturduktan sonra tabağının yanındaki demir çubukları alarak makarnasını karıştırdı ve biraz alıp yemeye başladı.

Yanağının kenarı şişmişken bana şaşkın gözlerle bakıp, "Yesene." Diye homurdandı dolu ağzıyla. Siyah saçlarının uçları gözlerine girecekti neredeyse.

Kaşığı alıp çorbadan biraz içince tadı alışık olmadığım için tuhaf gelmişti. Acıydı. Her şey soslu ve acıydı. Dün sipariş ettiğimiz yemeklerde de vardı. Demir çubukları alıp makarnadan yemeye başladığımda salona giriş yapan Vera'ya takıldı bakışlarım.

Kaşları hafifçe havalanmıştı. "Yemek yapmışsınız." Dedi ihanete uğramış gibi, şaşkınca. O gerçekten güzel bir kızdı. Mark ile benzeyen yönü, simsiyah saçlarıydı. Ama Vera'nın gözleri temiz deniz suyu kadar açık bir mavi tona sahipti.

"Gelsene." Dedim ben de kendimi tutamayıp sıcak bir tonda.

"Bir de durup izleyecek miydim?"

Bu ters davranışlarını kulak ardı ettim. Hem benden küçüktü hem de daha hakkımda hiçbir fikri olmadığından sadece bir yabancıydım ona göre. Rosalie'nin o eve ilk geldiği sabahı hatırlıyordum. Nasıl dışlanmış hissettiğimi de hatırlıyordum.

"Vera düzgün davran artık. Onu tanımıyorsun bile."

Mark Korece konuştuğu için onu anlayamadığım için sadece kısaca baktım. Vera'ya bakmadan konuşmuştu. Vera da bir tabak alıp onun yanına oturdu. "Her şey göründüğü gibi. Yani anlamam gerekenler de açık."

Çubukları bırakıp yutkundum ve Vera'ya baktım dikkatle. Tabağına makarna dolduruyordu. "Biliyor musun? Benim de ağabeyim var Vera." Diye konuştum net bir sesle. Bana kısaca bakıp kafasını olumlu bir şekilde salladı. "Sen ağabeyinle ne zaman tanıştın?" diye sordum hızla.

Kaşlarını çatıp anlamamış gibi bana baktı ve rahatsızca güldü. "Bunu nereden bilebilirim? Doğduğumda tanıştık herhalde."

Kafamı salladım ağır ağır. "Hatırlamıyorsun, ne güzel. Ben hatırlıyorum, birkaç ay önce tanıştık ağabeyimle." Dediğimde bakışları durgunlaşmıştı ve yüzü de ifadesizleşmişti. "Benden önce bir kardeşi, arkadaşları ve sevgilisi olmuştu. Hiçbirine yetişemedim. Bir hastalığı bile olmuştu. Yani sana imrendim. Ben de ağabeyimle tanıştığımı hatırlamasaydım, doğduğumda tanışmış olsaydık. Önceki yaşlarımda onunla birlikte olabilseydim. Son doğum günümde o yoğun bakımdaydı biliyor musun? Son yaşımı senin ağabeyin kutladı, benimki değil. Çok... Çok iyi bir ağabeyin var Vera. Gurur duyuyor olmalısın. Ben de Jaehyun'a aynı şeyi hissediyorum. Beni bulduğu ve bir sürü saçma şeyin içinden kurtardığı için." Diye mırıldanıp nefeslendim. Onun kaşları havalanmış beni dikkatle dinlediğini belli eden bir yüz ifadesi takınmıştı.

Ben yemeğime dönerken onun bir şey diyip demeyeceğini kestiremiyordum çünkü henüz ben de onu tanımıyordum. Onun beni tanımadığı gibi. Ancak Vera da bir dakikaya yakın bir süre öylece bir şey yapmadan bekledikten sonra çubuklarına uzandı ve kendi tabağına aldığı makarnadan yemeye başladı.

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin