13. episode:"rainy night."

663 93 86
                                    

12.01.20
Louane, Jour De Pluie
(Benim için en özellerden biri bu şarkı. Onu saklayın, sizin de sırdaşınız olsun. Yalnızca buraya denk gelenlerin$$$) (bir de oy ya da yorum sınırı koymak istemiyorum çünkü alışkanlık olarak her gece yazmak beni iyi hissettiriyor, dertleşiyorum yani. Lütfen beni yalnız bırakmayın satır aralarında. Her kelimeyi özenle seçiyorum, emek veriyorum. Lütfen siz de bunun karşılığı olarak bana en azından bir yıldızınızı ve bir yorumunuzu vermekten uzaklaşmayın. Her ne kadar kim olduğunu bilmesem de kelimeler üzerinde gezinen bakışların sahibini çok seviyorum. İçimi hikayelere döküp ona gösterecek kadar çok.)

Her seferinde aynaya baktığımda karşılaştığım gibi karşıma çıkanlarla başa çıkmaya çalışmaktan neredeyse oturup, çocuklar gibi ağlayacak hale gelmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her seferinde aynaya baktığımda karşılaştığım gibi karşıma çıkanlarla başa çıkmaya çalışmaktan neredeyse oturup, çocuklar gibi ağlayacak hale gelmiştim.

Karanlıktan ve ıssızlıktan, aydınlıktan ve gürültüden uzakta hissediyordum ama hepsi de sırtımda bir yüktü. Hepsi de beni olduğumdan daha da 'ben' olmaktan uzaklaştırıyordu.

Ben, kendimi nasıl bulacağım ki bu şekilde? Nasıl kendime kavuşacağım önce?

Oturduğum yerde ellerime bakarken olduğum ortamdan birkaç dakikalığına soyutlandığımın farkına varmıştım. Mark, Mina ve Lucas yerli yerlerindeydi. Ben de öyleydim ama bunlar bir takım somutluklardı işte.

"Nereden öğrendiniz?" diye mırıldandım onlara bakmadan.

"Taeyong'a en son biri tarafından takip edildiğini yazmış ama sonra tekrar iletişime geçmeye çalıştığında cevap alamayınca şüphelenmiş. Birkaç arkadaşımız da havaalanı uçuş kayıtlarına erişince anladık. Buraya getiriyorlar tekrar."

Mark'ın yorgun tondaki, cızırtılı sesini duymak gözlerimi ellerimden çekmeme yetmişti. Şeftali tonundaki dudaklarını sıkmış öylece yere bakıyordu. "Ona ne yaptı babam... Ve neden tekrar getirtiyor."

"Hasta." Dedi kestirip atar ancak yine de bir başlangıcın girişini yapar gibi. O an gözlerini bana çevirmişti. Kaburgalarımın arasında saklananın varlığını da böylece hissetmiştim. Korkuydu. "Deneme tahtası gibi bir sürü operasyona soktu ama sonunda Jaehyun artık tedavi istemediğini söylediğinde de zorla tuttu. Kaçtı ama şimdi yine bulmuşlar."

Duyduklarıma vereceğim tepkiler yutağımda toplanıp, tonlarca yüküme yük oluyorlardı. İçimde saklayıp biriktirdiklerimi azaltmak imkansızken, üzerine daha da atmak beni neredeyse ateşlenmemiş bir bomba haline getiriyor gibi hissettiriyordu.

Burukça yutkundum. Boğazımdaki yumru canımı acıtsa da derin bir nefes aldım Mark'ın, siyahının ışıkları sönmüş gözlerine bakarken. "Belgeler ne içindi peki? Babamı polisler aldı götürdü ama sabahına geri geldi." Diye sorduğumda kafasını olumlu bir şekilde salladı.

Kazağının kollarını parmaklarına kadar indirip onlara bakmaya başladı düşünceli bir şekilde. O sırada Mina oturduğu yerde kımıldandığı için gözlerim ona döndü. Kaküllerinin altındaki gözleriyle beni izliyordu. "Operasyonların yapılması için zorla alınan onaylar. Polislere ihbar ettirdiğimizde sadece ifadesini alıp bırakmışlar."

La Vie En Rose Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin