Kapıyı ardımdan kapattım ve kapı önündeki küçük girişe adımımı attım.
"Burada yaşadığımı nasıl buldun?" diye mırıldandım olay çıkarmamaya çalışarak. Çünkü komşumuzun küçük bahçesinde sandalyede oturduğunu fark etmiştim. Kadının adı Helen'di ve sinir bozucu yaşlı kadının tekiydi; tıpkı Ashton gibi, tek fark Ashton yaşlı bir kadın değildi.
"Bu seni ilgilendirmez canım benim." Sırıtmasıyla yanağına tokatı indirdim. Bir an için yaptığım eylemden pişman oldum, hiçbir zaman şiddet yanlısı olmamıştım ama o beni buna zorlamıştı. Sağıma baktım, çok şükür, Helen bunu görmemişti.
"Bu da ne sik Ella?!" diye çığırdı ve ellerini yanağına götürdü. Şimdi Helen'in bize baktığından oldukça eminim.
"Bana canım benim diye seslenmemen gerektiğini söylemiştim Irwin." dedim ifadesine kıkırdayarak.
"Oh, peki." dedi Ashton hala şok içinde. "Bir kız bana adresini verdi. Sanırım ismi Emma'ydı? Hayır, Emilie! Evet, adı Emilie'ydi."
"Neden onunla konuştun?" Onun ismini duymamla vücuduma ani bir sızı yayıldı.
"Ben onunla konuşmadım, o benimle konuştu. Bana seninle arkadaş olduğunu söyledi ve ben de sonra senin nerede oturduğunu sordum, o da söyledi." diye açıkladı. Bir kızışma tüm vücuduma yayıldı. O, Ashton'a arkadaş olduğumuzu mu söylemişti? Sürtük.
"O benim arkadaşım değil ve şimdi defolabilirsin çünkü seni burada görmek istemiyorum." diye tısladım. Ancak Ashton sırıtarak bana doğru bir adım attı.
"Gerçekten sen dedin diye birden gideceğimi mi sanıyorsun, Ella? Sonuçta annen beni akşam yemeğine davet etti." Ne? Şimdi de dünyanın en sinir bozucu insanıyla aynı masaya oturmak zorunda olacağım.
"Hadi ama Irwin. Benden ne istiyorsun? Bu bokluklardan sıkılmaya başladım." İç çektim; beni yattığımız hakkında yayılan dedikodulardan itibaren rahatsız ediyordu. "İlk önce beni takip etmeye başladın ve şimdi de dedikoducu kıza çıktığımızı söyledin." Şakaklarımı bir daha yüzüne tokat atmamak ve kendimi sakinleştirmek için ovdum.
"Bence bu gayet açık." Sırıttı ve bana doğru bir adım atması ile tehlikeli bir derecede bana yakınlaştı.
"O zaman ben aptalın teki olmalıyım, çünkü bunu anlamıyorum." diye mırıldandım bana bu kadar yakın olmasının verdiği sersemletici etkiyle.
"Beni etkileyici buluyorsun." dedi birden. Geriye doğru bir adım atmamla sırtım duvara değdi.
"Şimdi yanlış anladın Irwin. Senden hiçbir şey istemiyorum, bu yüzden defol. Bunu sana milyar kez anlattım ancak hala anlamış gibi gözükmüyorsun." Sesim sertti ama onun bana doğruyu söylüyor olabileceğini de biliyordum. Ondan etkileniyordum, nedenini bilmiyorum. Bir grup ateşli erkek vardı ama ben Ashton'dan etkileniyordum. Ama bu onunla çıkmak istediğim anlamına gelmiyordu. Ben erkeklerle çıkmam.
"Gitmiyorum. Bana bir şans ver." dedi bir adım daha atarken. Eğer burada kahrolasıca bir duvar olmasaydı geri adım atabilirdim.
"Ne?" Ne hakkında konuştuğunu bilmiyordum, uyuşturucu falan mı almıştı?
"Seninle bir randevuya çıkalım. Sonra seni yalnız bırakacağım." dedi ve tekrar geri çekildi. "Serçe parmağını uzat." Ashton serçe parmağını uzattı. Bir kahkaha patlattım. Ciddi yüz ifadesine baktığımda gülmeyi durdurdum.
"Kaç yaşındasın sen? Beş falan mı?" Kıkırdadım ama yüz ifadesi halen aynıydı.
"Serçe parmak sözü bir şaka değil Ella." Ses tonu, yüz ifadesinden bile daha da ciddiydi. Gülme isteğimi bastırdım, yine. Serçe parmağımı uzattım ve Ashton'ınki ile birleştirdim.
Gülümsedi. Bu onu ilk kez gülümserken görüşümdü, sırıtma değildi; gülümseme. Gerçek bir gülümseme. Gözlerindeki parıltı neredeyse beni de gülümsetecekti.
Parmağımı onunkilerden geri çektim ve kardeşimin akşam yemeğinin hazır olduğunu bildiren çığlığını duyar duymaz içeri girdim.
Her zamanki sandalyeme oturdum ve Ashton da karşıma oturdu. Şimdi onun aptalca ateşli yüzüne bakmak zorunda kalacağım.
"Ella, Ashton senin yeni erkek arkadaşın mı?" diye çığırdı Eleanor ve garip bir şekilde kıkırdadı.
"Hayır El, değil." diye mırıldandım, Ashton'ın sırıtmasına sinir olarak.
"O oyuncak bebeğimi tamir etti! Onunla çıkmalısın." dedi gözlerinde umutla bir bakışla.
"Onunla çıkmayacağım El." dedim yavaşça spagetti ve köftelerle dolu tabağıma bakarken.
"Peki abla." diye pes etti ve ağzını spagetti ile doldurdu.
Akşam yemeği oldukça sessizdi, hepimiz önümüzdeki muhteşem yemeklerle meşgulduk.
"Bu mükemmel yemek için teşekkür ederim Bayan Alden." Ashton anneme gülümsedi, ve annem de ona gülümsedi. Bu da ne? Annem neden Ashton'a gülümsüyor? Bana bile bazen zar zor gülümsüyor.
"Oh, canım. Bana Olivia de." Şimdi bu iş tamamen tuhaflaştı.
"Güle güle Ella. Yarın görüşürüz." dedi Ashton yüzünde bir gülümsemeyle. Gözlerimi devirdim.
Kapı kapanır kapanmaz annem yüzünde içten bir gülümsemeyle bana döndü.
"Çok iyi bir çocuk." dedi annem ve Eleanor onayladı.
"Hayır, değil." diye mırıldandım kendi kendime.
Kardeşimin alnından, annemin yanağından öptükten sonra ikisine de iyi geceler diledim.
Odama girdim, pijamalarımı giydim ve rahat yatağıma uzandım.
Kim bilirdi lanet olasıca bir dedikodunun dünyadaki en sinir bozucu çocukla çıkmamı sağlayacağını?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|
Fanfictionbahişe (isim) bir bakirenin fahişe gibi davranması. - This story belongs to @acidgrvnge. Thanks for your permission hun!