Parkın ağaçlarının arasından gözükmeye başlayan koyu bir figüre baktım. Michael yürümeye devam etti ve yanımda banka otururken çoktan eline aldığı bir sigarayı uzattı. Sigarayı aldım ve dakikasında yaktım. Akciğerlerimi istila eden dumanı hissetmek için her şeyi göze almıştım.
Michael ve ben bu mükemmel parkta gözlerimi gezdirdik. İkimiz de tepeden tırnağımıza kadar siyah giyinmiştik ve dudaklarımızdan bir sigara sarkıyordu. Diğer tarafta salıncakta sallanan, gülen ve gülümseyen mutlu çocuklar vardı. Güneş parıldıyordu ve hava bir burada olmasaydık güzel olurdu. Anneler bize ayıplayan bakışlar atıyorlardı, çünkü büyük ihtimalle çocukları için bizim kötü bir örnek olduğumuzu düşünüyorlardı. Demek istediğim kim çocuklarının tamamiyle punk olmasını ve sigara içmesini isterdi ki? Kesinlikle kimse.
"Ashton beni deli ediyor." Kelimelerin ağzımdan çıkmasına izin verdim. Sigara hala dudaklarımdayken yüzümü ellerime gömdüm.
"Bu iki ediyor." Michael kıkırdadı ve küçük bir yuvarlak oluşturarak ağzındaki sigara dumanını boşalttı.
"Bana hala siz ikinizin nereden tanıştığınızı anlatmadın." dedim sigarayı dudaklarımdan çıkararak. Ben de ağzımdaki dumanı boşalttım.
"Ona sor." Michael omuzlarını silkti. Ashton ve Michael arasında bir şeyler olduğunu biliyordum. Ne zaman Ash'e sorsam konuyu değiştirmeye çalışıyordu.
"Zaten sordum, bana hiç anlatmıyor." Ona baktım. Şaşırmış görünmüyordu. Michael bitmiş sigarayı yere attı ve dümdüz önüne baktı. Tişörtünü sevmiştim ve Ashton'a ait siyah bir Marvel tişörtü olduğunu fark ettim. Bir keresinde bana bunun sınırlı sayıda üretildiğini ve neredeyse kimsede olmadığını söylediğini hatırladım. "Bu Ashton'ın tişörtü!" diye bağırdım kafam karışmış bir şekilde. Tişörtlerini birbirleri ile paylaşacak kadar iyi arkadaşlar mıydı? Ne zamandan beri erkekler kıyafetlerini paylaşmaya başladılar?
Michael aşırı derecede utanmış gözüktü ve ağzını açtı, ama tek kelime edemedi.
"Bunu çok sevdiğim için bana verdi." dedi, ama yalan söylediğini hemencecik anlamıştım.
"Sana asla bu tişörtü vermezdi, bu tişörtü seviyor."
"Gerçekten Ashton'la konuşmalısın Ella." Michael ayağa kalktı ve yürümeye başladı, ama arkasını döndü. "Ve Jeremy Banks'la sikişmediğini de biliyorum." dedi biraz daha yüksek bir sesle bazı çocukların bize dönmesini sağlayarak ve anneleri onların kulaklarını kapadı.
Bankta kalmaya devam ettim, neden Michael her şeyi biliyordu?
Ön cebimden telefonumu çıkardım ve yeni mesaj butonuna tıkladım.
Ash konuşmamız gerek, geçen günkü parka gel
Mesajı sinir bozucu bok parçasına attım ve cevap için beklemeye başladım.
Cevap gelmedi, ama Ashton'ı küçük parka girerken gördüm. Karışık saçlarına parmaklarımı saçlarına daldırma isteği uyandıran bir bere geçirmişti, ama bu hissi beynimin arkasına yolladım.
"Selam." diye fısıldadı benden olabildiğince uzağa otururken.
"Selam." diye fısıldadım bana karşı koruduğu bu mesafeden dolayı hafifçe kırılarak. Ama anlıyordum, ben bir fahişeydim. Aslında değildim, ama o bunu bilmiyordu. "Üzgünüm Ashton." dedim ve gergince dizlerime yerleştirdiğim ellerime baktım.
"Bir dakikalığına benden gerçekten hoşlandığını düşünmüştüm bilirsin." Ardından kıkırdadı. "Tam bir aptalım. Neden okulun fahişesinden hoşlanıyordum ki?" Kelimeleri bir karnıma bıçak gibi saplandı. Nedenini bilmiyordum, herkes bunu söyleyip duruyordu, ama bu sefer bu Ashton'dı. "Bak, beni o sabah o şekilde görmek zorunda kaldığın için üzgünüm." dedi ve kalkmaya hazırlandı.
"Ashton dur!" diye rica etmemle yeniden yerine oturdu. Gerçekten ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Ashton'a bir bakire olduğumu söylemek istemiyordum, ama ona henüz o kadar güvenmiyordum. "Senden gerçekten hoşlanıyorum Ash." diye fısıldadım ve beni duymasını umdum.
"O zaman neden bunu yaptın? Beni ne kadar incittiğinden haberin var mı?" diye sordu sesini cırtlatarak ama gözlerinde bir yaş bile yoktu.
"Onunla yatmadım Ashton!" diye çığırdım. Bana irileşen gözleriyle baktı.
"Bana daha hastanede yattığını söyledin! Kararını ver Ella!" diye bağırdı benden daha yüksek bir şekilde. İnsanlar bize bakmaya başladılar, ama umurumda bile değildi.
"Şimdi gerçeği söylüyorum!"
"O zaman neden daha öncesinde yalan söyledin?" diye sordu ve ayağa kalktı.
"Anlamazsın." diye fısıldadım. "Bunu daha... özel bir yerde konuşabilir miyiz?" dedim etrafımızda bize odaklanan insanlara bakarak.
"Olur, benim evime gidelim." dedi Ashton ve beni geride bırakarak yürüdü. Ona ayak uydurabilmek için adımlarımı hızlı tuttum, ama onunla yan yana olmak falan istemiyordum.
Ashton beni şaşırtarak büyük bir evin önünde durdu. Onun hiç zengin bir çocuk olduğunu düşünmemiştim. Zengin çocuklar gibi gözükmüyordu, ama şu anda hiç de dedikoduculuk yapasım yoktu.
Kapıyı açtı ve geçmem için kapıda bekledi. Tam bir centilmen.
Girmemle içeride tişörtsüz basketbol şortlu bir Michael'ı görmem bir oldu. Beni görünce elindekileri düşürecek gibi oldu.
"Burada ne arıyorsun? Bana dışarıda olacağını söylemiştin Mike!" diye fısıldadı Ashton, duymamı istemiyormuş gibiydi.
"Pekala, dışarıdaydım. Ama çoktan geldim." dedi Michael ve kendimi birazcık fazlalık gibi hissettim. Neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Benimle gel." dedi Ashton ve onu merdivenlerden beyaz kapılı bir odanın önüne kadar takip ettim. Ashton kapıyı açtığında tipik bir erkek odası belirdi, ne dağınık ne de temiz bir oda.
"Michael'in neden evinde olduğunu söyleyecek misin?" Ashton odada bir ileri bir geri giderken parmaklarını saçlarına daldırıyordu.
Üzerine yürüdüm ve göğüslerine ellerimi koyarak onu durdurdum. Parmak uçlarıma yükseldim ve dudaklarına bir buse kondurdum. Evet bana dedikleri yüzünden üzgün olmalıydım, ama Ashton'ı bu şekilde görmeye dayanamıyordum.
Buse hızla başka bir şeye dönüşüverdi; bir yiyişmeye değil, fakat normal bir öpücükten uzun sürmüştü.
Geri çekildiğimde Ashton'ın göz yaşları yüzünde izler oluşturuyordu. Bu görüntü kalbimi küçük parçalara ayırmaya yetti. Keşke Ashton için böyle hissetmeseydim.
"Michael'in ailesi beni evlatlık edindi. Ben evlatlığım Ella."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|
Fanfictionbahişe (isim) bir bakirenin fahişe gibi davranması. - This story belongs to @acidgrvnge. Thanks for your permission hun!