yirmi yedi

653 42 15
                                    

multiye ölen bir tek ben mi varım? 

-

"Ella bugün parka gidebilir miyiz?" dedi Eleanor döşekte bir ileri bir geri zıplayarak. Gözlerimi gün ışığına hazırlayarak ovuşturdum.

"Olabilir." dedim berbat bir sabah sesiyle. Sesim ölmekte olan bir balinayı andırıyordu.

"Ashton da bizimle gelebilir mi?" diye sordu heyecanla, dudaklarında büyük bir gülümsemeyle. 

"Eğer isterse, ben giyinirken onu benim telefonumdan ara." Yatakta oturdum ve telefonumu ona uzattım.

Siyah dar kot pantolonumu ve sıfır kollu beyaz üstümü kavradım. Yüzümü yıkamak ve dişlerimi fırçalamak için banyoya yürüdüm. Bugün saçım aşırı derecede dağınık olduğu için başımın üstünde dağınık topuz yaptım.

Mutfağa, Eleanor'un kulağına bastırdığı telefonla sandalyede oturduğu ve Ashton'ın dediklerine sesli bir şekilde güldüğü yere, yöneldim. Annem kahvesini yudumluyordu ve öylesine bir dergi okuyordu.

Birkaç dakika sonra Eleanor bana telefonumu uzattı ve mısır gevreğinden başka bir kaşık aldı.

"Gitmek istediğini ve yirmi dakika sonra burada olacağını söyledi." El bacaklarını öne ve arkaya salladı; çünkü bacakları yere ulaşmak için çok ufaktı.

"Şimdi mi? Öğleden sonra gideceğimizi düşünmüştüm." dedim inleyerek. Çünkü bana göre uyanık olmak için hala çok erkendi.

"Evet Ella! O zaman beraber öğle yemeği yiyebiliriz!" dedi heyecanla. Ne kadar uykulu olduğumu unutarak gülümsedim, çünkü Eleanor mutluydu ve benim için önemli olan tek şey buydu.

"Kızlarım dışarı çıktığına göre, ben de bakkala gidip birkaç ev işini halledeyim." Annem masadan kalktı ve kapıdan çıkmadan önce benim ve El'in alnına bir öpücük kondurdu.

Oturma odasına gittim. Koltuğa oturup televizyonu açtım ve izleyebileceğim güzel bir şey aramaya koyuldum. Friends'in eski bölümlerini gösteren bir kanalda durdum.

Kapı tıklatıldı. Telefonuma bakmamla yirmi dakikanın geçmiş olduğunu gördüm. Lanet olsun, Friends izlediğinizde zaman uçup gidiyordu.

Ön kapıya koşan hafif ayak sesleri duydum. Eleanor'un çoktan Ashton için kapıyı açmış olduğunu sayıyordum.

"Günaydın!" dedi kollarında Eleanor'u taşıyıp içeri girerken.

"Artık gidebilir miyiz?" Eleanor ışıl ışıl gülümsedi.

 "Tabi, git ceketini al." dedim ve Ashton onu yere bıraktı. Ceketini bulmak için kendi odasına gitti. "Çok uykuluyum!" Dudak büktüm.

"Seni uyandırabilirdim." dedi Ashton ve alt dudağını dişlerinin arasına aldı.

"Gerçekten mi Ashton? O kadar mı azgınsın?" Hafifçe güldüm.

"Çocuklar dün gece korku filmi izlettiler!" Ashton inledi ve kızgınmış gibi kollarını göğsünde çaprazladı.

Güldüm. "Hala korku filmlerinin nasıl seni böyle hissettirdiğini anlamıyorum." Kafamı omzuna yasladım. "Ama bunun hakkında bir şey yapmayacağım."

"Ben hazırım!" diye bağırdı Eleanor zıplayarak, ön kapının önünde dururken.

Ashton kalktı ve ben de aynısını yaptım. Ön kapıya yürüdük.

"Yürüyerek gidebiliriz, çünkü park yakınlarda." dedim Eleanor'un elini tutup, evden çıkmadan önce.

Ashton diğer elini tuttu. Ben ve Ashton kollarını kaldırıp onu zıplatırken kıkırdıyordu.

Eleanor'un Sünger Bob Kare Pantolon hakkında konuştuğunu duyarken parka yürüyorduk. Çünkü Eleanor'un en sevdiği çizgi filmdi.

"Sünger Bob'u seviyorum; ama favorim Patrick." dedi parka ulaştığımızda. "Salıncağa gitmek istiyorum." diye bağırdı ve gitmesine izin verdim.

Küçük kız mutlu bir şekilde salıncaklara doğru koştu. Ve salıncaklara ulaştığında oturup öne arkaya, sanki hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi sallanmaya başladı.

"Seninle salıncaklara kadar yarışıyorum Fletcher." dedim ve salıncaklara olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Ashton'ın arkamdan koştuğunu duyabiliyordum. Tam salıncaklara ulaşacakken belimi kavradı ve beni döndürerek göğüslerimin onunkilere çarpmasını sağladı. 

"Sen bana Fletcher mı dedin?" Gülümsedi.

"Evet, dedim. Fletcher sana Ashton'dan daha çok yakışıyor."

"Hayır, yakışmıyor! Ben de senin ikinci adını biliyorum." dedi sırıtarak.

"Hayır, bilmiyorsun!"

"Evet, biliyorum Alice." Nefesimi tuttum.

"O isimden nefret ediyorum! Sana kim söyledi?" diye sordum. Kız kardeşimi gösterdi.

Kız kardeşime doğru yürüdüm ve kontrolsüzce gülmesini sağlayarak gıdıklamaya başladım. Hayatımda daha önce El kadar gıdıklanan birisini görmemiştim.

"Ash'e ikinci ismimin Alice olduğunu mu söyledin sen?" Onu gıdıklamaya devam ettim. Çok gülmekten küçük gözlerinden kaçan göz yaşlarını görebiliyordum.

"Üzgünüm Ella!" diye çığırdı kahkahaların arasından.

"Seni kurtaracağım Eleanor!" dedi Ashton onu kollarımın arasından alıp omuzlarına yerleştirdi. Küçük kız o kadar fazla gülüyordu ki her an mutluluk patlaması yaşayabileceğini biliyordum.

Ve bunun üstüne sonunda anladım. Belki Eleanor benimle sonsuza kadar olmayacaktı, ama benim görevim yapabiliyorken onu dünyanın en mutlu insanı yapmaktı. 

vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin