Pazartesi, herkesin nefret ettiği gün. Hiç kimsenin benim kadar pazartesiden nefret edeceğini düşünmüyordum. Ashton, açıklama yapmadan gittiği geceden beri hiç mesaj atmamıştı. Umurumda değilmiş ve beni hiç etkilememiş gibi davranıyordum; ama aslında bu birazcık acıtmıştı. Boş yere gitmişti.
Neredeyse bitmiş paketten bir sigara aldım ve ağzıma koyarak yaktım. Omuzlarıma sarılan bir kol hissedene kadar sessizce okulun girişine yürüdüm.
"Bu da ne bok?" dedim ve yanımdaki şahsın yüzünü görmek için döndüm ve Ashton'ı gördüm.
Kolunu omzumdan çektim ve ona yakın olmamak için adımlarımı hızlandırdım. Beni direkt bırakıp bununla idare etmemi bekleyemezdi.
Ashton bir şey demedi ve beni yakalayabilmek için adımlarını hızlandırdı. Omuzlarıma yeniden kolunu sardı.
"Ashton kahrolası kollarını çek." diye tısladım.
"Neden?" diye sordu kolunu omuzlarımdan çekmeden.
"Çünkü ben öyle diyorum." Kolunu çekmedi.
"Hadi ama bebeğim." diye inledi.
"Az önce ne dedin sen?" diye sormamla kıkırdadı. Kıkırdadı.
Kan çanağına dönmüş gözlerine baktım. Ağlamaktan kızarmamıştı. Ashton uyuşturucu almıştı.
"Ne halt ettin sen Ashton?!" diye bağırdım okul girişinin önündeki birkaç insanın bize dönmesini sağlayarak.
Çok şükür dedikoducu kız yakınımızda değildi, ama yakınımızda olan insanlar birbirlerinin kulağına fısıldamaya başlamışlardı.
Biraz sallandığı için kolumu Ashton'ın beline doladım. Ashton kontrolsuzce gülmeye başladı. Onu okuldan mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uzaklaştırmaya çalışırken iç çektim.
"Çok mutlu hissediyorum." dedi Ashton hızlı bir şekilde. O kadar hızlı söylemişti ki anlamam biraz uzun sürdü.
Birkaç sene önceki fen dersinde "depresyon" uyuşturucusu alanların konuşmada gevelediklerini öğrenmiştim, yani daha çok sarhoş birisi gibi davranırlardı. Öte yandan, "meteliksiz" uyuşturucu alanlar, kokain gibi, hızlı bir şekilde konuşurlardı.
"Ne halt yedin Ashton?" İç çektim. Bir kolum Ashton'ın kolunu, diğer kolum Ashton'ın belini kavrarken evime doğru yürümeye devam ettim.
"Çok üzgünüm, ağlayacakmışım gibi hissediyorum." dedi Ashton giriş kapısına ulaştığımızda. Ruh hali çok değişkendi, bir dakika mutlu bir dakika üzgün oluyordu. Bu tür şeylerin hepsini fen dersinde öğrenmemiştim, biliyordum çünkü geçmişte uyuşturucu almış bir çok insanla deneyimim olmuştu.
Kanepeye Ashton'ı oturttum. Ashton korkutucu olduğunu söyleyebileceğim bir şekilde ara sıra suratını asıyor ve gülümsüyordu.
Yanına oturdum ve çaresizlik içinde parmaklarımı saçıma daldırdım. Hayatım şu anda büyük bir soru işaretiymiş gibiydi.
Ashton bunu düzenli olarak yapıyor muydu?
Neden bunu yapıyor?
Ben kısaca iç çekerken Ashton kendi kendine konuşmaya ve gülmeye devam etti. Şu anda uçmuş Ashton'ın yanında olmak istemiyordum, ama onu oturma odamda tek bırakmayacaktım.
Nasıl sabahın 8'inde uyuşturucu aldı ki?
Ashton'ı böyle sevmiyordum. Bu hali kafamın arkasında kilitlemeye çalıştığım anıları geri getiriyordu, anılar sanki şimdi gözlerimin önünde yaşanıyormuş gibi aklıma akın etmeye başladı.
Uyuşturucunun etkisi farklı sürelerde devam edebiliyordu. Bu ne kadar içtiğine ve bedeninin uyuşturucuya verdiği tepkiye göre değişirdi. Kırk beş dakikadan birkaç saate kadar sürebilirdi. Ashton'ın bu halde saatlerce kalmaması için dua ediyordum, bunu çekebileceğimden emin değildim.
Anılar hala beynimde durmadan oynamaya devam ederken gözlerimi kapadım. Hiç durmuyorlardı ve duracaklarını da düşünmüyordum zaten.
Derin bir nefes aldım ve bebek mavisi duvarda asılı olan saate baktım. Bir saat olmuştu. Bir kahrolası saat. Ashton öncesi kadar uçmuş değildi, şimdi uyukluyormuş gibi görünüyordu. Hala bunu yaptığına inanamıyordum. Ashton pekala partilere gitmeyen tatlı çocuklara benzemiyordu, ama sabahın sekizinde uyuşturucu alacak bir tipe de benzemiyordu!
Zamanın daha hızlı geçmesini dilerken arkama yaslandım. Ona yaptığım patlamış mısırı yiyen Ashton'a baktım. Bir patlamış mısır doğuruyor gibi hissettiğini söylemişti.
Hala uçmuş olup olmadığına bakmak için seslendim. "Ash?"
Kafasını döndürdü. Gözleri iyi bir şekilde artık kan çanağı gibi gözükmüyordu.
"Merhaba." diye mırıldandı kucağına bakarken. Artık uyuşturucunun etkisinde olduğunu düşünmüyordum. Büyük ihtimalle sadece biraz başı dönüyordu.
"Seninle o konuşmayı yapmak zorunda mıyım?" diye sordum sesimdeki sinir bozuculuğu silerek.
"Hayır." dedi Ashton duyabileceğim bir seste. Başımı salladım. Ashton'dan uzaklaşmak için odama çıkmaya başladım.
Yatağıma külçe gibi oturdum ve bilinmeyen bir numaradan mesaj gelişip titreştiğinde telefonumu aldım.
Selam, Ashton'ın nerede olduğunu biliyor musun? -Michael
Michael'a Ashton'ın uyşturucu aldığını söyleyip söylememem üzerinde düşündüm.
Benimle, evimde.
Telefonumu yatağa atarak Ashton'ı kontrol etmek için yataktan kalktım. Oturma odasına girdim. Ashton başını gömdüğü bir yastıkla kanepede uzanıyordu.
"Ashton? İyi misin?" Kanepeye yaklaştım.
"Üzgünüm." Kelimesi yastık yüzünden boğuk çıkmıştı. İç çektim. Ona patronluk taslama havasında değildim.
Kanepeye oturdum ve küçük oturma odasının duvarında asılı olan aile fotoğraflarında gözlerimi gezdirdim. Hep ben, kardeşim ve annem vardık.
"Seni rahatsız ettim mi?" Kanepede oturur hale geldi.
"Tamamen sinir bozucu bir uçmuş değildin. Sadece uçmuş insanları sevmem. Bu kadar." dedim sanki büyük bir şey değilmiş gibi.
Belki biraz fazla sakin davranıyor olabilirdim, ama Ashton'a gıcık olmuştum. Bunun kendisi için iyi olmadığını biliyordu, ama yine de yapıyordu. Bana benzemeye başladı, değil mi? Sadece ben sigara içiyordum, ot değil. Çoktan beridir içiyordum ve harika hissettiriyordu, ama çok yanlıştı.
"Neden?" Sonunda gözlerine baktım. Gözleri pişmanlık ve utançla doluydu.
"Bi- Bilmiyorum Ella. Yalnız hissediyordum." dedi kucağına bakarak.
"Benimle dalga geçiyor olmalısın Ashton! Yalnız mı hissettin? Beni o gece bırakıp gittin ve haftasonunda bir mesaj bile atmadın. Şimdi de yalnız hissettiğini mi söylüyorsun? Endişelenmiştim ve bu sabahın 8'inde seni uçmuş olarak görüyorum!" diye bağırdım sonunda sinir saçarak.
"Üzgünüm." dedi yine.
"Tabi ki de öylesin Ash." diye burnumdan soludum ve televizyon kumandasını kaparak açtım. Ashton'ın konuşmanın bittiğini anlamasını umuyordum.
"Üzgünüm." dedi yine ve yine, kanepeden kalkıp kapıya yönelmeden önce. Kapının kapandığını duydum. Gözyaşlarım patlak verecekmiş gibi hissediyordum ve nedenini bile bilmiyordum.
Bu durumlarda ağlayan bir kız değildim, ama bu öylesine bir çocuk değildi; bu Ashton'dı. Ve Ashton'ın üzerimde olmamasını dilediğim bir etkisi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|
Fiksi Penggemarbahişe (isim) bir bakirenin fahişe gibi davranması. - This story belongs to @acidgrvnge. Thanks for your permission hun!