yirmi altı

563 44 15
                                    

Eğlence parkına girerken Ashton'un kolu omzumun üstündeydi. Luke ve Calum önümüzden koşuyorlardı, çünkü olabildiğince hızlı midilliye binmek istiyorlardı. Michael da hızla sigarasını içiyordu, çünkü ne kadar itiraf etmek istemese de, o da midilliye binmek için ölüyordu.

"İyi olduğundan emin misin?" diye sordu Ashton, evinden çıktığımızdan beri milyonuncu kez. Ve başımı salladım, yine.

Ashton ile beraber midilliye yaklaşırken Calum'un inlediğini duydum. "Bu adil değil!"

"Sorun ne?" 

"Çok büyük olduğumuz için midilliye binemeyeceğimizi söyledi!" dedi Luke ellerini göğsünde çaprazlayıp somurturken.

Şu anda burada olmak istemiyor gibi görünen bir yüz ifadesiyle dolaşan kız, midillinin yanındaydı. "Bu at ağırlığın yüzünden düşerdi!" dedi kız, ardından iç geçirdi.

"O bir midilli." diye düzeltti onu Calum sürtük bir tonlamayla.

"Her neyse." Tırnaklarına baktı.

"Hadi hız trenine binelim!" dedi Michael hızla midilliyi unutarak.

Luke inledi. "Ama ya midilli?"

"Hadi Luke, sana bir gün midilli alırım." dedi Ashton. Luke'un gözleri bir Noel ağacı gibi parıldadı. "Dalga geçiyordum, almam." diye ekledi Ashton, Luke'un tepkisine gülerken. 

"Çok acımasızsın Ashton!" dedi Calum bir çocuğun sesini taklit ederek.

"Katılıyorum." dedim. Ashton yutkundu. 

"Ella bile katılıyor! Bak Ashton, bu ne kadar acımasız olduğunun kanıtı." dedi Michael; Luke ve Calum midilliye binebilmek için kadına yalvarmaktan pes ederken. Hız trenine doğru yürümeye başladık.

"Hız trenlerinden korkuyorum!" diye inledi Ashton devasa hız trenine yaklaşırken.

"Oy, küçük Ashton hız trenlerinden korkuyor, elini tutmamı ister misin?" dedim alay ederek ve defalarca yanağını sıktım.

"Bu beni daha iyi hissettirir, teşekkür ederim." Kıkırdadım.

Sabırlıca sırada bekledik. Biletlerimizi aldık, koltuklarımıza oturduk, benimki Michael ve Ashton'ın koltuğunun ortasındaydı.

"Sanırım altıma etmek üzereyim." diye mırıldandı Ashton.

"Ash! O kadar da kötü değil! Elimi tut." Güldüm, elimi kavradı.

"Oy çocuklar, el ele tutuşurken ve sevgililerin yaptığı bokları yaparken çok tatlı görünüyorsunuz!" dedi Michael kızsı bir sesle.

"Biz sadece arkadaşız." dedi Ashton. 

Michael kıkırdadı. "Arkadaşlar birbirlerini dudaktan öpmez!" dedi melodik bir sesle.

"Bizi hiç öpüşürken görmedin Michael." 

Gözlerini kırpıştırdı. "Ama Ashton bana anlattı." Gözlerini daha da hızla kırpmaya başladı. Doğrusu nasıl bu kadar hızlı kırptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Ona her şeyi mi anlatıyorsun Ashton?" Başımı Ashton'a çevirdim. Omuzlarını silkti.

"Biz kankayız Ella, üstesinden gel." dedi Michael parmaklarını yüzüme koyarken.

Hız trenin başladığını hissedene kadar birkaç kez güldüm. Ashton elimi daha da sıkı kavradı. Kemiklerimin kırılmak üzere olduğunu duyabiliyordum.

 "Ashton sakin ol, iyi olacak." dedim onu sakinleştirmeye çalışarak.

Hız treni, hızlanmaya ve taklalar atmaya başladığında Ashton sıkıca gözlerini kapattı. Bence son derece tatlı görünüyordu.

"Ash gözlerini aç!" diye çığırdım bir takla daha atmadan önce. Elimi kavrarken kafasını çabucak salladı.

Hız treni sonunda durdu. Hala gözlerini açmayı reddeden Ashton'a baktım.

"Ash, bitti." dememle doğruyu söylediğimden emin olmak için tek gözünü açtı. Sonra diğer gözünü de açtı ve birkaç kez kırpıştırdı. "Hız trenindeyken insanların fotoğraflarını çeken yere gideceğim ve senin olduğun fotoğrafı alacağım." dedim kıkırdayarak, emniyet çubuğunu hareket ettirip koltuktan kalkarken.

"Ella lütfen yapma!" diye rica etti gözleri irileşmiş bir şekilde.

"Elimde değil, aşırı derecede tatlı gözüküyordun." Birbirine karışan saçlarımı düzeltmeye çalıştım.

Arkamızda kaldıkları için Luke ve Calum'un da çıkmasını bekledik. Çıktıklarında fotoğraf mağazasına yöneldim. O sırada çocukların hız treninin ne kadar havalı olduğu hakkında konuştuklarını ve Ashton'ın kusmak üzere olduğunu mırıldanmasını duydum.

Gözlerim birkaç resmi taradı ve sonunda Ashton'ın gözlerini sıkıca kapattığı, elimi tuttuğu; benim saçımın uçuştuğu, yanaklarımın pembe ve yüzüme büyük bir gülümsemenin yapışmış olduğu; Michael'ın ise iki kollarını havaya kaldırmış, ağzının açık çıktığı fotoğrafı buldum. 

Fotoğrafı satın aldım ve çocukların olduğu yere yürüdüm.

"Bak ben de ne var" dedim ve resmi onlara gösterdim.

"Kendine bir bak Ash!" dedi Luke. O, Michael ve Calum gülmeye başladılar. Ashton somurttu.

"Bence tatlı görünüyorsun Ashton." dedim. Kollarını omuzlarıma koydu ve ona dilini çıkaran yapan arkadaşlarına aynısını yaptı.

"Hava kararmaya başlıyor, seni eve bırakmalıyım." dedi Ashton bana, çocuklar kendi sohbetlerine odaklanmış bir haldeyken. "Çocuklar, hadi gidelim." Çocuklar onayladı.

Arabaya yürürken cebimden sigara paketimi ve çakmağımı da çıkardım ve dudaklarıma yerleştirirken yaktım.

Zevk alarak dumanı içime çektim, çünkü birkaç saattir sigara içmiyordum.

"İçmek zorundaydın ya." Ashton iç çekti, gözlerimi devirdim.

Arabaya olan yol birazcık uzun olduğundan arabaya binmeden önce sigaramı bitirmek için çabaladım.

Diğer çocuklar radyoda çalan şarkıya yanlış sözlerle eşlik ederken Ashton beni eve bıraktı. 

Evime ulaşmamızla Ashton kapıya kadar gelmek için ısrar etti.

"Bir öpücük alabilir miyim?" diye sordu dudağını bükerek. Gülümseyerek öpmek için eğildim. "Buradayım Ella." diye mırıldandı dudaklarımız birleşmeden önce.

"Öpüşmeyi kesin yoksa bir milyon tane bebeğiniz olacak!" diye çığırdı Eleanor ön kapıyı açıp.

vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin