on bir

694 46 1
                                    

Ashton'ın küçük patlamasından sonra onunla konuşmaya çalıştım ama o beni görmezden geldi, bana aynı şekilde karşılık verdiğini düşünüyordum.

Okuldan çıkar çıkmaz hemen sigara paketimi aradım ve arka cebimden çakmağı çıkardım. Sigarayı dudaklarıma yerleştirdim ve sol elimi kup şekline sokarak sağ elimle çakmağı yaktım.

Çakmağımı tekrar arka cebime koydum. Birkaç metre önümdeki siyah kırmızı kafayı fark ettim. Michael.

"Michael." diye bağırdım. Arkasına döndü. Dudaklarından bir sigara sarkıyordu. Yere sabırsızca ayağını vururken ona yaklaştım.

"Bana bir sigara borçlusun." dedim kısaca ve yanında yürümeye devam ettim.

"Sana şimdi vermemi mi istiyorsun?" Paketi için çantasını karıştırdı.

"Hayır, eğer bir gün sigaralarım tükenirse ve bir paket almayı unutursam senden alacağım. Çünkü sigaralardan mahrum kalmak berbat."

"Çok fazla içiyorsun." Yorumuna kıkırdadım. Genelde sinirlenirdim ama Michael'in amacanın da bu olduğunu biliyordum; beni gıcık etmek.

"Ashton'a benzedin." Sinir bozucu bok parçasının aklıma gelmesiyle gözlerimi devirdim.

"Seni umursuyor." dedi Michael ciddi bir tonda.

"Umursamıyor. O da diğerlerine benziyor, sadece seks yapmak istiyor." İç çektim ve kısa bir süreliğine sigarayı içime çekerken gözlerimi kapadım. Sonra yürüyor olduğumu fark ettim ve Michael'in önünde düşmenin hoş olmayacağına karar verdim.

"Sonuç olarak umursuyor gibi gözükmüyorsun, sen bir fahişesin. Darılmak yok." dedi sırıtarak ve gözlerimi devirdim, doğru ben bir fahişeyim. Bazen bu küçük ayrıntıyı unutuyor gibi oluyordum ama birileri sürekli bana bunu hatırlıyordu. "Nereye gidiyorsun?" dedi beraber aynı yöne gitmeye devam ederken

"Sanane." diye tersledim ama Michael şaşırmış gibi gözükmüyordu. Kavşağa ulaştığımızda ben sola Michael ise sağa gitti ve bu sayede birbirimizden ayrıldık. Birbirimize doğru dürüst görüşürüz demedik, sonuçta arkadaş değildik.

Nefretini kalbimin derinliklerine kadar hissettiğim beyaz binayı görene kadar yürüdüm. Hastanenin resepsiyonuna açılan büyük cam kapıyı ittim. Natasha oradaydı ve bana pis bakışlar atıyordu, her zamanki gibi. Büyük ihtimalle hala benim sigara içtiğimi biliyor olduğu gibi bir şey söyleyecekken ona orta parmağımı uzattım ve o benim anlamadığım şeyler çığırdı. Sanırım kardeşimin odasında birisinin olduğunu söylüyordu, sadece annem olabilirdi ama o da işteydi; büyük ihtimalle yanlış anladım.

308 numaralı kapının önünde durdum ve kapı kolunu çevirdim. Kardeşimin irileşmiş ama yorgun gözleri ve elinde en sevdiği oyuncak bebeğini tutan kardeşim ve annemin olması gereken yerde Ashton'ı gördüm, evet Ashton Irwin. Ne gördüğüme inanamadım. Şakaklarımı ovarken gözlerimin önünde gerçekleşen olayları sindirmeye çalıştım. İkisi de beni çoktan görmüştü, kardeşim bana gülümsüyordu ve Ashton ise cuma gününden beri bana aynı soğuk bakışlarla bakıyordu.

"Burada ne arıyorsun?" diye sordum sessizce ama ikisinin de duyabileceği bir tonda.

"O benim arkadaşım, bunu sana önceden söylemiştim Ella." Kız kardeşim gülümsedi ve oyuncak bebeğiyle oynmaya devam etti.

"Senin oda numaranı nereden biliyor?" diye sordum Ashton'ın burada olduğunu yok sayarak.

"Ashton buraya uzun zamandan beri geliyor." dedi Eleanor sanki bu büyük bir şey değilmiş gibi, beni yalnız bırakması için randevuya çıktığım çocuk kız kardeşimin kankasıydı.

"Ne kadar süreden bahsediyoruz?" diye sordum Eleanor'a ve o da düşünürmüş gibi yaptı.

"Dört ay." diye mırıldandı Ashton ellerine bakarak.

"Dört ay?! Dört aydır sen kardeşimi ziyarete mi geliyorsun?!" diye sordum ona kızgın ses tonumla.

"Onun senin kardeşin olduğunu bilmiyordum, ta ki sizin evinize gelene kadar." Sesini yükseltti ama çok değil, hala oyuncak bebeğiyle oynayan kız kardeşimi korkutmak istemiyordu. 

"Yani sen hastane odalarına gidip genç kızlarla mı kaynaşıyorsun?" dedim ve kelimeler ağzımdan döküldükten sonra ne kadar kötü bir cümle kurduğumu anladım.

"Kız kardeşin daha önce kuzenimle bir oda paylaşmıştı, bu şekilde onunla tanıştım. İyi bir kızdı ve sürekli yalnızdı, ben de düşündüm ki onunla burada olabilirim." diye açıkladı ve sandalyesini kalkmak için kavradı.

"Oh, kalabilirsin, ben sadece doktorla konuşacağım." dedim bununla idare edebilecekmişim gibi barışçıl bir sesle. Sinir ve kıskançlık saçıyordum; kıskançlık çünkü kız kardeşim, sırf ben burada olmadığım için benim yerime Ashton ile vaktini harcıyordu. Doğru, ama hala terk edilmiş gibi hissediyorum.

Kardeşimin sağlık durumu hakkında konuşmak için Doktor Mary'ye bakındım ve onu başka bir kadınla konuşurken buldum. Konuşmasını bitirmesini bekledim ve benim varlığımı fark edince kadına yaklaştım.

"Merhaba Ella." Bana gülümsedi. Başımı salladım.

"Kız kardeşim nasıl?" diye sordum ve gülen yüzü asılan bir surata döndü.

"Pekala, otur canım benim sana bir şey açıklamam gerekiyor." Bana canım benim diye seslenirken keskin bir nefes aldım.

Bebek mavisi duvarın önündeki sandalyelerden birine oturdum.

"Kanser, anormal hücreler kontrolsüzce bölünmeye başladığında meydana gelir ve bu hücreler, diğer dokulara istila edebilirler. Kanser hücreleri kan ve lenf sistemi yoluyla vücudun diğer bölümlerine yayılabilir." Durdu ve derin bir nefes alarak gözlerime baktı. "Kardeşinin sorununu kontrol altına aldık, ama son zamanlarda anormal hücreler yayılmaya başladı. Bu hücreleri daha fazla dokuya bulaşmadan durdurabildik, ama bu yine gerçekleşebilir ve biz bunu her zaman durduramayız. Bu birkaç gününü daha hastanede geçirmek zorunda kalacak."

"Bunu kontrol altına aldığınızı söylemiştiniz!" Kalkarken bağırdım.

"Her şeyi kontrol altına alamayız, canım benim." dedi yumuşak bir tonda, kolumu ovarken. Bana canım benim diye seslendiğine daha da fazla sinirleniyordum.

"Bana canım benim diye seslenme. Ayrcıa her şeyi kontrol altına almalısın, bu senin işin değil mi?!" diye bağırdım ve koridordaki birkaç kişi bana baktı.

Sinir saçarken kardeşimin odasına girdim ve tüm odayı inleten bir sesle kapıyı kapattım. 

Kardeşim irileşmiş gözleriyle bebeğinden başını kaldırdı. Yatağın yanındaki sandalyede oturan Ashton'ın karşısındaki yumuşak koltuğa oturdum.

Dirseklerimi dizlerime yerleştirdim ve elimi alnıma yerleştirdim, düşüncelerimi düzenlemeye çalıştım.

"İyi misin Ella?" Kardeşimin yumuşak sesi sessizliği bozdu. Ona baktım. Yüzünde endişeli bir ifade vardı ve bebeğini göğsüne yaslamıştı.

Yatağına yaklaştım ve alnını öptüm. Seni her şeyden çok seviyorum diye mırıldadım ve o da yanağımı öptü, kulağıma ben de seni her şeyden çok seviyorum diye fısıldadı. Yüzümde güçsüz bir gülümseme oluşturdu. Göz yaşları neredeyse gözlerimden dışarı çıkmak üzereydi ama onlarla başarılı bir şekilde savaştım; kardeşimin önünde ağlamayacaktım ve tabi ki de Ashton'ın önünde de.

Odadan çıktım ve Natasha yaşadığın zorluklar için üzgünüm ama hala senden nefret ediyorum bakışı attı. Ona orta parmağımı gösterdim. Suratını bile asmadı, kabalığıma alışmıştı.

Büyük cam kapıyı açtım ve beni rahatlatan bir rüzgar dalgası yüzüme vurdu. Sırt çantamdan sigara paketimi çıkardım ve ellerimi kot pantolonumun arka ceplerine bir çakmak bulmak için koydum, ama burada değildi. Arkamdan yaklaşan ayak sesleri duydum ve arkamı bile dönmeden bunun kim olduğunu biliyordum.

Ashton kahrolası Irwin.

vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin