>multimedia Ella
Ashton'ın yaptığı iğrenç espriye kıkırdadım, aslında iğrenç esprisine kıkırdamıyordum, Ashton'ın kendi esprine gülmesine kıkırdıyordum. Yanakları kahkahalarının ardından pembeleşmiş ve gözleri kısılmıştı.
"Bu komik bile değildi, Irwin." İç çektim ve kıkırdamamı küçük bir gülümsemeye dönüştürdüm.
"Evet komik! Bir kez daha dinlemen lazım!" Ashton derin bir nefes aldı, kontrolsüzce gülmesini engelledi. "Kauçuk ayak parmaklı bir çocuğa ne denir?"
"Söylemeyeceğim."
"Roberto!"* Tekrar gülmeye başladı. Sadece ona bakmaya devam ettim, çok mutlu gözüküyordu. "Anlamıyorsun! Rubber-toe, Roberto!" diye çığırdı. Gözlerimi devirdim.
*+What do you call a guy with a robber toe? (rubber toe - kauçuk ayak parmağı.)
-Roberto.
>>>rubber toe "roberto" diye okunur ve roberto da yabancılarda erkek ismidir.
*esprinin ingilizcesi*
(Anlamadıysanız anlamış gibi yapıp geçin. Bence gayet komik awueıouwoaklşa)
"Anladım." diye mırıldandım. Kutudaki son pizzayı aldı. "Neden son dilimi sen alıyorsun?" diye sordum ellerimi göğsümde çaprazlayarak.
Burnundan soludu. "İyi, paylaşabiliriz." Pizzayı iki parçaya ayırdı. "Asla pizzamı paylaşmam, kendini ayrıcalıklı hissetmelisin."
"Tanrım, kendimi çok onurlu hissettim." Sesimi incelttim. Ashton kıkırdadı.
"Bana bir espri yap." dedi. İyi bir espri hatırlamaya çalıştım, ancak aklıma sadece kardeşim kemoterapideyken ona söylediğim iğrenç espri geliyordu.
"Bir espri var. Kardeşim has-" diye kestim kendimi, ne söylemek üzere olduğumu fark ederken. Az kalsın kişisel hayatımın bir kısmını ortaya çıkarıyordum. "Bir köpek balığı, bir palyaço balığı yerken diğerlerine ne demiş?" diye sordum az önceki küçük hatamı düzeltirken, ve çok şükür, Ashton boşvermiş görünüyordu. Benim yanıtlamamı bekledi çünkü belli ki cevabı bilmiyordu. "Bunun tadı çok eğlenceli." dedim ve kendime böyle iğrenç bir espri yaptığım için bir tokat atasım geldi. Beş saniye sonra Ashton az öncekinden daha yüksek seste güldü. Tüm şehrin onu duyabileceğinden emindim.
"Bu iyiydi." dedi kahkahalarının arasından. Gördüğüm manzaranın karşısında gülümsedim, lanet olsun, bu göt deliği yüzünden çok gülümsüyorum. "Seni şimdi eve götürmemi ister misin?" diye sordu Ashton derin nefes alışverişlerinden sonra. Saat akşamın 11'i olmalıydı. Manzaraya bakmak ve birbirimizi tanımakla çok zaman geçirmiştik. Çoğunluğunda ben Ashton'ı tanımaya çalışmıştım. Aslında bunu ben istememiştim; sadece Ashton benim hakkımda pek soru sormuyordu, bu yüzden ben ona sormuştum.
"Evet." diye mırıldandım ve öncekine kıyasla daha mükemmel gözüken manzaraya baktım. Şimdi hava tamamen kararmıştı ve şehir ışıkları daha görünürdü ve bu manzarayı daha mükemmel kılıyordu.
Ashton da ayağa kalktı ve son kez önümüzdeki mükemmel manzaraya kısaca baktı. Arkasında ben, beraber kapıya doğru yöneldik.
-
"İşte geldik." Ashton garaj yolumda arabayı durdurdu.
"Teşekkürler." diye mırıldandım. Gülümsedi. Keşke yalan söylüyor olsaydım, ama aramızdaki boşluğun gittikçe küçüldüğüne ve Ashton'ın bana yakınlaştığına yemin edebilirdim. Hayır, şaka yapıyor olmalısın Irwin. "Ne yapıyorsun?" diye sordum ve geri çekildim.
"Ben-Ben düşündüm ki-" Ashton doğru kelimeleri bulmak için çabaladı ama onu kestim.
"Bu randevuya sadece beni yalnız bırakman için gitmiştim, hatırlıyor musun? Belki o kadar da kötü değilsin ama bil bakalım ne? Ben arkadaş istemiyorum." Araba kapısını açmak için arkamı döndüm ama yine Ashton'a baktım. "Daha doğrusu, benim arkadaşlara ihtiyacım yok."
Arkamı tekrar dönerek kapıyı açtım ve kapatmadan önce Ashton'ın mırıldandığını duydum. "Herkesin arkadaşlara ihtiyacı vardır, Ella."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|
Fanfictionbahişe (isim) bir bakirenin fahişe gibi davranması. - This story belongs to @acidgrvnge. Thanks for your permission hun!