Cuma, en korktuğum gün. Genelde cumaları severim; ama bu cuma randevu günüydü.
Bu sabah sinir bozucu bok parçasından aldığım bir mesaj, beni evimden akşam 7'de alacağını söylüyordu.
Bugün tam anlamıyla kendimi yatağa yapıştırmıştım. Dün uyuyamadığımdan büyük ihtimalle tam bir zombi gibi görünüyordum.
Saat akşamın 5'iydi ve ben randevu hakkında heyecanlı bile değildim.
Kaçışın olmadığını fark etmemle yatağımdan kalktım ve dolabıma doğru yürüdüm. Beyaz kurukafalı siyah bir kolsuz yelek ve siyah şortumu aldım. Bunlar her gün giydiğim şeylerdi, Ashton için farklı şeyler giymeyeceğimden emindim. O sadece Ashton'dı, beni hiç yalnız bırakmayan ürkütücü çocuk.
Biraz zaman öldürmek için televizyonu açtım ama izleyebileceğim güzel bir şey bulamadım. Friends'in tüm bölümlerini izlemiştim, yeni Glee boka sarmıştı ve How I Met Your Mother bitmişti. Hayatım mahvolmuştu.
Sonunda Glee'nin eski bir bölümünü buldum. Santana'yla ilgili olarak şunları diyebilirim: Santana tam bir kabadayı ve herkese karşı çok duygusuz davranıyor ama gerçekten çok tatlı ve şefkatli. Kendimi Glee'nin eski bölümlerine kaptırmışken telefonumun şortumun ön cebinde titreştiğini fark ettim. Mesajın kimden geldiğini gayet iyi bilerek iç çektim; sinir bozucu bok parçası.
Dışarıdayım
Mesajı okudum ve rahat kanepeden kalkarak kapıya yöneldim. Annem ve kardeşim teyzemi ziyarete gittiği için ev boştu.
Garajımın önündeki yola park edilmiş Ashton'ın siyah arabasını ve sırtını arabasına yaslamış Ashton'ı gördüm. Üzerinde siyah dar bir pantolon ve beyaz bir kolsuz yelek vardı. Bunu itiraf etmekten nefret ediyorum ama aşırı derecede ateşli gözüküyordu. Ve büyük bir sürpriz olarak dudaklarından onu on kat daha ateşli gösteren bir sigara sarkıyordu.
"Sigara içtiğini bilmiyordum?" diye sordum ona yaklaşırken.
"İçmiyorum." diye yanıtladı ve bitmiş sigarayı yere attı, üzerine bastı.
"O zaman ne yapıyordun?"
"Bu sadece daha zor günlerden bir tür kaçış." Daha zor günler? Daha zor günler ile neyi kastediyordu? Eğer sorarsam kaba olacağımı biliyordum; Tanrım, ne diyorum ben? Ben her zaman kabayım, yani sormamda bir sakınca yok.
"Zor günler ile neyi kastediyorsun Irwin?" diye sordum göğsümün üzerinde ellerimi çarpazlayarak. Aynı zamanda da sırtımı arabaya yasladım.
Sırıttı. "Neden beni ilk ismimle çağırmıyorsun?" Konuyu değiştirmeye çalışma girişiminde bulunmasına gözlerimi devirdim.
"İlk önce ben sordum Irwin." dedim soyismini vurgulayarak.
"Maalesef Ella, ilk randevu geyik muhabbeti yapmak için değil, değil mi?" dedi Ashton sırıtarak ve yolcu koltuğunun kapısını benim için açtı.
İnledim. "Kapıyı kendim de açabilirdim." Koltuğa oturdum.
Ashton sürücü koltuğuna yürüdü ve o da oturdu.
"Pekala, eğer cevabı öğrenmek istiyorsan önce sen yanıtla; Sen neden sigara içiyorsun?" Bir eli ben de öbür eli ise direksiyondaydı.
"Gerçeklikten bir kaçış için." diye mırıldandım. Beklediği şekilde biri olmadığımı fark ettiği için yanıtımdan oldukça gurur duymuştum.
"Ne gerçeği?" dedi Ashton bir şeyler bulmaya çalışarak. Beni tanımak istediğini söylemişti ama böyle bir şey olmayacağından gayet emindim.
"İlk randevu geyik muhabbeti yapmak için değil, değil mi?" dedim sesini taklit ederek. Kıkırdadı ve arabayı çalıştırdı.
Araba yolculuğu sessizdi, güzel bir sessizlik. İlk kez Ashton'ın yanında kendimi güvende hissetmiştim ve bu beni korkutmuştu.
"İşte geldik." diye belirtti büyük bir binanın park yerine arabayı park ettiğinde.
"Burası nere?" Kaşlarımı çattım. Ashton kıkırdadı.
"Hadi." dedi arabadan çıkarken. O kapımı açmadan önce kendim kapıyı açarak arabadan çıktım.
Takım elbiseli ve başka bir yere yetişmeye çalışan insanlarla dolu büyük binaya girdik. Ashton'ı bir asansöre kadar takip ettim. Asansöre girer girmez Ashton en son kata bastı ve bana gülümseyerek az kalsın beni de gülümsetiyordu, az kalsın.
Asansörün kapıları açıldığında Ashton asansörden indi ve kocaman koyu renkli koridordan geçerek en sondaki bir kapıya ulaştı. Beni kaçırmayı mı planlıyor? Onu takip etmediğimi fark edince arkasına döndü.
"Geliyor musun?" dedi aceleyle.
"Beni kaçırıyor musun Irwin?" diye mırıldandım. Güldü, gerçekten güldü.
"Yemin ederim ki seni kaçırmıyorum, şimdi gel." Olduğu yere kadar şüpheyle yürüdüm. Büyük binanın çatısına açılan kapıyı açtı.
Hava birazcık karardığından şehrin tüm ışıklarını görebilirdiniz. Ve söylememe izin verin millet, bu mükemmeldi.
Yerde büyük bir kutu pizzayla siyah bir örtü vardı, lanet olsun, bu çocuk bir kızı nasıl deli edeceğini biliyor.
"Beğendin mi?" diye sordu Ashton büyük ihtimalle yandaki diğer büyük binaların ışıklarından kaynaklanan ışıltılı yeşilimsi gözleriyle.
"Bu harika. Demek istediğim evet beğendim" diye kendimi hızlıca düzelttim. Mükemmel bir randevu hazırlamış olmasına rağmen mükemmel bir randevu ayarladığını düşünmesini istemiyordum. Yaptığım düzeltmenin üzerine sırıttı ve örtünün üzerine bana yer ayırarak oturdu. Oturdum ve gözlerimin önündeki muhteşem manzaraya baktım.
Karşımdaki manzarayı izlediğim birkaç dakikanın ardından Ashton'a döndüm ve onun bana çoktan bakıyor olduğunu gördüm. Gülümsüyordu, ve ilk kez Ashton Irwin ona gülümsememi sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vlut ☯ a.i. (bahişe) |Türkçe Çeviri|
Fanfictionbahişe (isim) bir bakirenin fahişe gibi davranması. - This story belongs to @acidgrvnge. Thanks for your permission hun!