Ardımdaki adım sesleri beni kıskacının içine almak için sinsice etrafımda dolaşıyorken bense kaçmak için ihtiyacım olan oksijeni parçalanacakmış gibi acıyan ciğerlerime gönderip bu karanlıkta koşmaya devam ettim.
Ayaklarıma prangalar takılmasın diye koşmaya devam ettim...
Esir olmamak için koşmaya devam ettim...
Ve yaşamak için koşmaya devam ettim...
Gözlerimi kısmış herhangi ışık belirtisi görmeye çalışırken yağmurdan ıslandığı için yüzüme yapışan saçlarım bana hiç yardımcı olmuyordu. Koşarken elimle gözümün önündeki ıslak saç tutamını kenara savsaklarken yerdeki taşı görmememle yüz üstü yere kapaklandım.
"Ahhh" dizim ıslak zeminle buluşurken etimi parçalamış canımın yanmasına vesile olmuştu. Adım sesleri yavaş bir şekilde bana yaklaşmaya devam ettiğinde korkuyla arkaya dönüp kalçamı zemine verdim.
Bir kaç metre ötemde avını kıskacına almış bir sırtlanı andıran onu gördüm.
Yere sağlam bir şekilde basmış ayaklarını siyah botları kapatmıştı. İnce uzun bacaklarını ise siyah pantolonu sarmalamıştı. Onun üzerinde siyah montu vardı. Aynı şekilde eline de siyah eldiven takmıştı. Gözlerimi biraz daha yukarıya çıkarmaya korksam da yavaşça yukarı doğru çıkardım. Düzgün ve keskin olan çenesini yeni traş edildiği belli olan sakalları kaplamıştı. Solgun olan tenine uyum sağlayan dudakları ve yüzüne göre biçilmiş bir burnu vardı.
Gözlerimi daha çok yukarıya çıkarmaya korksam da yavaşca çıkardım. Zaten benim üzerimde olan gözleriyle göz göze geldik. Geceden bile daha koyu simsiyah gözleri üzerimdeydi. Boş bir şekilde bana bakmaya devam ederken karşımdaki adam bense yutkundum. Son olarak saliselik olarak saçlarına değdirdim gözümü. Hafif alnına dökülmüş. Gözlerine göre bir tık açık olan ama genede hayatımda gördüğün en koyu siyah saçlara sahipti. Sanki sadece siyahtan yapılmıştı sadece teni siyahlığını bozacak kadar açık renkteydi.
Bana boş gözlerle bakmaya devam ederken kıçımın üstünde kendimi geri geri kaydırdım. Gözlerini avına odaklanmış her hareketini izliyordu.
Buradan nasıl kaçacağıma dair planlar yaparken yaralı dizim bana hiçte yardımcı olmuyordu. Dizime tekrar baktığımda kırdığım için canımı daha çok yaktığını farkettim bununla birlikte hafif yüzümü buruşturdum. Sonra karşımdaki sırtlana saldırması için fırsat verdiğimi hatırlayıp kafamı hızlıca ona çevirdim.
Buruşturduğum yüzüme bakıp sonra gözlerini saliselik olarak dizime değdirdi. Güçlü olduğumu göstermek adına yüzüme hırçınca bir ifade koyup ayağa kalkmaya çalıştım. Dizim engel olsada yüzümü ekşitmeden bu işi başarmıştım.
"Ne istiyorsun benden? Kimsin sen? Sana diyorum sağır mısın? Cevap ver?"
Sorularım karşılıksız kalırken kurtulmaya olan ümidim de o derece tükeniyordu. Sağanak yagmur aynı sekilde devam ederken ikimizi de sırılsıklam etmişti. Rüzgarında vermiş olduğu soğuklukla bedenim üşürken bunu yansıtmak gibi bir niyetim yoktu.
çözüm yolu bulmalıydım....bir çözüm yolu bulmalıydım. Ama ne?
Kaçabileceğim noktaları gözden geçirirken adamda olan dikkatimi de dağıtmıyordum. Ona beni yakalamasına dair bir fırsat asla veremezdim.
Bizim olduğumuz karanlık ve boş sokakta polis sireninin sesi yankılanınca yabancının biran için dikkati dağıldı. Bunu fırsat bilip arkamı dönüp aksayarak koşmaya başladım. Şansım varsa kurtulurdum.
Tüm hücrelerimi kaçmak için kullandığımdan arkamdan o adamın gelip gelmediğini bilmiyordum. Kendimi kurtulmaya öyle odaklamıştım ki etraftaki tüm seslerden soyutlamıştım kendimi ayrıca polis siren seslerinden onun sesi de duyulmuyordu zaten. Şansım varsa siren sesini duyar duymaz kaçmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERİDA~AY'IN KALBİ
Science FictionMerida ay tozundan yaratılmış bir melek onunsa aşık olduğu adam Levın. Bu iki melek kalplerindeki aşkı öldürebilecek midir? Yoksa onların etrafını saran yıkımın altındaki enkaz mı olucaklardır? birbirlerine kati surette haram kılınan Merida ve Levın...