19.BÖLÜM-MELEK

32 6 0
                                    

Adayla birlikte yıkılışımın üzerinden iki gün geçmişti odadan çıkmıyor hatta neredeyse kimseyle konuşmuyordum. Tuvalet ihtiyacımı karşılamak için odadan çıkıyordum sadece. Bu iki gün boyunca ağzımdan teklokma dahi geçmemişti. Arada bir yaşamımı devam ettirmek için ihtiyaç duyduğum suyu içiyordum. Onun haricinde bu karanlık odada oturuyor yasımı tutuyordum. Nadir de olsa Adayla konuşuyordum onun haricinde en son tartışmamızdan sonra İvanla da bir daha konuşmamıştım. Yanıma çok gelmiş benimle konuşmaya hatta yemek yedirmeye çalışmıştı bense gözlerimi duvara sabitlemiş şekilde tepkisizce durmuştum. Ona da kırgındım...ona o kadar güvenmiş ve iyi olduğuna inanmıştım oysa Avanın ölümüne o da sebep olmuştu ona da kızgındım ve ona güvendiğim için içten içe kendime de kızgındım. Etham, Levın ve Miayı da bu iki günde hiç görmemiştim. Levınısa en son suyun içinde bıraktığım gün görmüştüm. Şuan ne durumdaydı hiç bilmiyordum gerçi merak da etmiyordum. İnşAllah ölmüştür! Bunu dememle kalbimde hafif bir sızı oluştu. Artık kalbimi de anlayamıyordum... saçma sapan tepkiler veriyordu ondan da nefret ediyordum. Avanın ölümüne sebep olan adama şefkatle yaklaştığı için ondan da nefret ediyordum!

Avadan ayrılalı üç gün olmuştu. Koskoca üç gün...bu üç günde o kadar gözyaşı dökmüştüm ki şimdi neredeyse gözpınarlarım kurumuştu. Gözlerimde hafif yanma hissediyordum lakin bu gene de yasıma engel değildi. Ağlayamıyordum bu da yasıma engel değildi. Kurumuş göz pınarlarıma çatlak dudaklarıma rağmen kalbimle tutuyordum ben yasımı.

Acaba....acaba onun cesedini bulmuşlar mıydı? Ruhu huzura ermiş miydi? Kalbimden tekrar bir hüzün yükseldi. Onun cesedini öylece bırakıp gitmiştik. Son görevimizi dahi yerine getirememiştik içim tekrar burkuldu.

Kapı tıklatıldı hiç oralı olmadım ve duvara baktım her zamanki gibi. İçeri İvan girdi sıkıntılı bir nefes aldı, titrek nefesinden ne diyeceğini bilemez bir hali vardı zaten bir şey demesini de istemiyordum beni burada yanlız bırakıp gitmesini istiyordum. Biran önce yanlız kalmalıydım. Artık kimseyi görmek veya kimseyle konuşmak istemiyordum.

Elindeki tepsiyi getirip önüme bıraktı.
"Neredeyse üç gündür bir şey yemiyorsun lütfen artık yer misin?" İki gündür hiç usanmadan elinde tepsiyle ikide bir yanıma gelip durmuştu. Ben umursamayınca tepsiyi bırakıp gidiyordu yemem için, daha sonra geldiğinde yemediğimi farkettiğinde ilk başta yedirmeye çalışıyordu sonra pes edip tepsiyle gidiyordu. Gene gitmesini bekledim, biraz sonra benim tepkisizliğime dayanamayacak ve gidecekti. İçimden geri sayım yapmaya başladım bakışlarım karşı duvardayken. Lakin o gitmedi gelip yanıma oturdu ve karşı duvarı izlemeye başladı tıpkı benim gibi.

"Asi, yemeğini yeyip güçlenmen lazım. Unuttun mu bizden kurtulman gerekiyor."

"Evet sizden kurtulmam gerekiyor ama nasıl Ava gibi mi?" İçi burkulmuş gibi yüzünü ekşitti sanki o da üzülüyordu. Ya da ben öyle algılamak istiyordum. Hangisi olduğunu bilemiyorum.

"Onun için çok üzgünüm."

"Hayır değilsin."

"Evet öyleyim."

"Eğer öyle olsa o gün ona yardım etmeye çalışırdın!" Kançanağına dönmüş gözlerimi ona dönmüş öfkeli şekilde bakıp konuşuyordum. Onu kırdığım veya üzdüğüm hiç umrumda değildi Avanın intikamını almalıydım!

Titrek nefes alıp verdi gözünden bir damla yaş düştüğünde bunu hiç umursamadı. Erkekler ağlamaz lafı umrunda değildi çünkü onlar da ağlardı....tıpkı İvanın ağladığı gibi.

"Biliyorum ne dersem bana inanmayacaksın ama yemin ederim benim de canım yanıyor." Gözünden bir damla daha düştü. Evet erkekler de ağlardı çünkü onların da canı yanardı. Kim dediyse erkekler ağlamaz diye külliyen yalandı çünkü öyle biran geliyordu ki onların da kalpleri acıyordu ve bu kalplerindeki zehiri onlar da dışarıya vurmak istiyordu. Erkekler de ağlardı....

"Peki neden...neden Avaya yardım etmedin? Neden onun ölmesine izin verdin?"

"Yapabileceğim bir şey yoktu. Merida sana yemin ederim yapabileceğim bir şey yoktu." İçimden 'hayır yapabileceğin çok şey vardı' dedim. Kafamı tekrar karşı duvara kaldırdım ve sustum. Şu iki günde konuşmadığım kadar konuşmuştum bugün. Sanırım artık bu konuşmanın bitmesi gerekiyordu İvan gitse iyi olurdu.

"Lütfen yemeğini ye."

"Canım istemiyor."

"Lütfen." Sesi tekrar yalvarır gibi çıkmıştı ama bu sefer cevap verme zahmetine bile girmedim. Sessizce çekip gitmesini bekledim.
"Bana kızgın mısın?" Gene cevap vermedim. Sahi ben ona kızgın mıydım? Hayır! Ben ona kırgındım! Ona güvenmiştim ve kırılmıştım!

"Merida özür dilerim ama dediğim gibi yapabileceğim bir şey yoktu." Keskin bakışlarımı ona çevirdim "yapabileceğin bir sürü şey vardı! Onu kurtarabilirdin!" Elimde olmadan bağırmıştım, bakışları tekrar çöktü. "Yapamazdım. Ben yapsam bu hepimizin hayatına mâl olucaktı, ki bizim yerimize bu sefer başkaları gönderilirdi."

"Enazından biraz daha yaşama fırsatımız olurdu. Baksana kendi canınız için ne kadar da korkuyorsunuz oysa biz umrunuzda bile değiliz." İğneleyici şekilde söylemiştim, hatasını kabul etmesini bekliyordum.

"Yemin ederim öyle değil. Tamam diğerleri için öyle olabilir belki ama sen ve Ada benim için ayrısınız. Size canımı veririm."

"Ver o zaman." Keskin bakışlarımı ondan alıp duvara verdim. Bir süre sessiz durdu. "Tamam sıra bana gelince görevimi yapmayacağım kendi hayatıma mâl olsa bile yapmayacağım."

"Peki sıra sana gelene kadar kaçımız ölecek?" Bakışlarımı tekrar ona yönelttim bu sefer amacım onuiğnelemek değildi gerçekten soruyordum. Hangimiz veya hangilerimiz ölünce sıra ona gelicekti?
Sorularımın altında eziliyormuş gibiydi. Ruhunu öylece ayaklarımın altına seriyordu. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini hemen anlıyordum. Bana içindeki üzüntüyü gösteriyordu adeta ve...ve onu anlamamı istiyordu.

Dudaklarım kuruduğunda dilimi üzerinde gezdirdim. Dudağımda çoğu yer çatlamıştı bu canımı yakıyordu, yüzümü hafif buruşturdum ve sonra tekrar düzelttim.

Dudaklarımı buldu bakışları "ben hemen sana krem getiriyim." Diye ayağa kalktı. "Gerek yok. Boşuna getirme kullanmam. Sizin elinizden kızılcıkşerbeti bile içmem." Omuzları çöktü ve tekrar yanıma çöktü. "Beni hiç affetmeyeceksin değil mi?"

"Sana güvenmiştim!" Sitem dolu sesle söyledim ve gözlerine baktım. "Sana inanmıştım. Bize yardım edersin sanmıştım. Oysa sende onlar gibiymişsin. O gün Levın için korktuğun kadar hiçbirimiz için korktun mu?"

"Beni asla onlarla kıyaslama ben onlar gibi katı yürekli değilim! Ben sana her zaman olduğum gibiydim Merida. Asla yalan söylemedim sana ve güvenini sarsmadım. Evet o gün Avaya olanları engellememiş olabilirim belki ama ben senin güvenini sarsmadım. Seni bu cehennemden kurtarmak için elimden ne gelirse yaparım yemin ederim." Kafamı sallayıp duvara baktım. Ne demeliydim şimdi? Oyun mu oynuyordu? Yoksa herzamanki İvan karşımda mıydı? Genede Avaya yardım etmemesi hiçbir şeyi açıklamazdı. Benim güvendiğim İvanın onu kurtarması gerekirdi.

"Tamam sana her şeyi açıklayacağım ama söz ver sende yargılamadan her şeyi dinleyeceksin söz mü?" Başımla onayladım onu. Oturduğum yerden ona dönerek dikkatli bir şekilde onu dinlemeye başladım. Ne anlatacağını bilmiyordum ama doğrusu çok merak ediyordum. Belki bana tüm bu olanların açıklamasını anlatırdı. Belkide beynim aklımın sınırlarını biraz daha zorlardı kim bilir...

"Bizler Levın, Liam, Ethan ve ben. Ayrıca sizlerde yani sen, Ada, Mia ve Ava hepimiz aslında cennette yaşıyorduk." İlk cümlesini bitirdi ve tepkim için gözlerime baktı. Bense afallamış bir şekilde ona baktım. 'Biz uzaylıyız.' Demesini felan beklerdim ama bu biraz ağır kaçmıştı. Hadi ama benimle kafa buluyordu bu çocuk değil mi?

"Hadi İvan şakayı bırak ve artık ne anlatacaksan anlatmaya başla."

"Şaka yapmıyorum."

"Hadi ama artık şakanın da dozu kaçıyor haa."

"Merida sana yemin ederim doğruyu söylüyorum." İşte bu sefer afallayan taraf bendim! Bu...bu yalandı çünkü ben normal bir insandım. Bir melek değildim!

☆☆☆☆☆

Bölüm sonu gençler vote ve yorumlarınızı bekliyorum.

*DÜZENLENDİ*

MERİDA~AY'IN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin