Demirli olan pencereden sızan güneşışığı gözlerime ulaştığında açılmak istemeyen göz kapaklarımı kırpıştırdım hadi ama bu tatlı uykumu bölemezsiniz!
Ardından aklıma nerede ve kimin elinde olduğum gelince keyifsizce gözlerimi açtım. Tatlı değildi öyle değil mi?
Aklıma Ava geldiğinde hemen kalkıp kapıya gittim kızlar uyuduğu için sessiz olmaya çalışarak kapıyı açmayı denedim ama hala kilitliydi. Yavaş bir şekilde kapıyı tıklattığımda uyanmış birinin beni duymasını bekledim. Kapının kilidi açıldığında şanslı olduğumu hissettim. Kulbu tutup aşşağıya indirdiğimde kapıyı yavaşca araladım karşımda Levın duruyordu. Uykusuz gözleri kendini belli ederken üzerine kaç paketten sindiğini bilmediğim sigara kokusu vardı. Saçlarını anlına dağıtıp dönüp gitti. Ne yani bu kadar mıydı?
Gıcıklık?
Laf sokma?
Bunlardan herhangi birini yapması gerekmiyor muydu?Hayretle ona bakıp bende onu takip ettim ve salona girdim. Liam ve Ava üzerlerindeki pattaniyeyle uyuyorlardı. Levın dış kapıyı da açıp dışarı çıktığında bende peşinden gittim. Dışarıdaki güneşe alışmaya çalışan göz kapaklarım kendini birkaç gez kırpıştırdı. Tenime değen güneş dudaklarımın kenarında hafif kıvrılmaya neden olmuştu. Nasıl da özlemiştim seni!
Etrafa baktım gene ormanlık bir yerdeydik. Nefis toprak kokuslarını ciğerlerime gönderirken ne kadar da mutlu olduğumu hissettim. İşte mutluluk böyleydi. Bir toprak kokusunda veya güneşin sana göz kırpan pırıltısında. Beni izleyen Levına baktım. Kenarda dikilmiş öylece beni izliyordu.
"Gözlerin, saçın, kokun herşeyinle iğrençsin ama bunlar seni bana heryerde buldurur bu güzel bir şey mi? Seni bulmak istiyo muyum?"
Ona boncuk boncuk bakarken dediklerini anlamaya çalışıyordum. Ne demek istiyordu? Gerçi bana der gibi de değildi daha çok kendiyle konuşuyormuş havası vardı.Dediğini pek umursamayıp kendi sorularıma döndüm.
"Bitane daha karşılıklı bir şeye var mısın? Mesela sen bana dün olan şeyleri açıkla bende senin istediğin bir şeyi yapıyım."ben kabul etmemesini beklerken o direk dudaklarını açıp konuşmaya başladı.
"Sonunuz geliyo artık çok yakın. Muhtemelen bu bize gönderilen işaret. İşaretler gelmeye başladığına göre bu oyunda başlıyor demek. Biran önce bu dünyadaki işimizi bitirip artık kendi dünyamıza dönmeliyiz ve benim istediğim şeyse benden uzak durman."
Kaşlarımı çattım ve onu dinledim. Tamam ondan uzak dururdum kolay bir işti hatta yüzünü bile görmek istemiyordum zaten. Peki oyun başladığına göre bizlere ne olacaktı?
Öldüreceklermiydi bizleri?
"Bu oyunda bizlere ne olucak?" Sanki bu ayrıntı aklından hiç çıkmıyormuş gibiydi. Gözlerini boşluğa sabitleyip sigarasından bir yudum aldı ardından boş bakışları beni buldu. Arkasını dönüp eve girerken son sözleriyse kan donduracak cinsdendi.
"Adınız bu dünyadan silinecek." Beynimdeki tehlike çanları öleceğimin haberini verirken vücudumdaki kan çekilmiş gibi hissettim. Bizi bu dünyadan sileceklerdi!
Kendi dünyaları için bizi kurban edeceklerdi!
Bizler kurban olarak seçilmiştik!
Geri dönüp oradan kaçma düşüncesi beynimin içinde dönüp duruyorken Levının ikazıyla bu eylemimden de alıykoyulmuştum. Eve girdim nereye gittiğimi bile bilmezken üst kata çıkıp o günkü uyuduğum odaya girdim kapıyı arkamdan kilitlerken yatağın kenarına çöktüm. Beynim sürekli aynı kelimeyi tekrara ederken artık öleceğim garantilenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERİDA~AY'IN KALBİ
Science FictionMerida ay tozundan yaratılmış bir melek onunsa aşık olduğu adam Levın. Bu iki melek kalplerindeki aşkı öldürebilecek midir? Yoksa onların etrafını saran yıkımın altındaki enkaz mı olucaklardır? birbirlerine kati surette haram kılınan Merida ve Levın...