BÖLÜM-29

2.6K 181 31
                                    

Can'dan uzaklaşınca hırsla kolunu ittirdim. "Ben Türkçe konuşmuyor muyum?" etraftaki insanların bakışları bize dönerken ses tonunu alçaltıp devam ettim. "Uzak dur dedikçe yaptığın şeylere bak Ege!"

"İstemiyor musun sen beni? Tamam söyle hadi seni sevmiyorum de bitsin gideyim!"
"Seni sevmiyorum,hatta senden nefret ediyorum!" bağırarak söylediğim sözlerin ağırlığı büyüktü.

Nefret ediyorum demeyi ben de beklememiştim,ama yoruluyordu insan. Bazen boşa beklediği dakikalar geliyordu gözünün önüne,güzel günleri düşünüp hevesle gülümsediği anları hatırlıyordu ya da. Arkadaşlarına büyük bir mutlulukla sevdiğini anlattığı her an için kendinden nefret ediyordu.

Sevdiğine inandığı kişi için herkesi karşısına alırken,o kişinin her zorlukta arkasına bile bakmaması kalbini ağrıtıyordu insanın. Bir yerden sonra bahsedilen duygular sevgiyi de aşıyordu. Gurura geliyordu sıra, saygıya...

Ve bu yorgunluk istemeye,istemeye nefret cümleleri sıralıyordu karşısındakine. Ne kadar içten veya doğru bilinmez söylüyordu insan.

Hayal kırıklığı ile kızaran gözler beni de üzse de belki de biten,bitmeliydi zamanında. Durmadan kendimizi çiğneyip verdiğimiz şanslar, bir gün canımızı hiç beklemediğimiz bir anda yakabilirdi.

Arkasını dönüp gittiğinde gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim. Eve doğru yürürken karşıdan gelen arkadaş grubumuza tüm saydam ifademle baktım.

Yorgun, üzgün,pes etmiş.

"Buyrun cenaze namazına,olmuş yine bir şeyler. cevap vermeden yürümeye devam ettiğimde hepsi yönünü değiştirip peşime takılmıştı. "Yavrumsu ne oldu sana?" Çağan'ın kolları arasına girdiğimde içimde tuttuğum göz yaşlarının,ne zaman dilediğince akacağını düşündüm. Almadan gözlerimde kuruyan her damla yaş,ağrıtıyordu tüm bedenimi.

İstemsizce titreyen bedenim,az önce yaşanan her şeyi tüm gerçekliği ile önüme sunarken içimden yükselen acı çığlıklar burada olduklarını haykırıyordu.

Ne kadar uğraşsam da titremesine engel olamadığım bedenim ise öfkemi daha da arttırıyordu. Bu öfke kimeydi bilinmez.

Kendime mi,beni bu hale getiren Ege'ye mi, peşimizden Mersin'e onu getiren Çağan'a mı,her şeyi bildiği halde bu ilişkiyi destekleyen Ece'ye mi?

"Ece git bir su,bir şey getir sakinleşsin!" Ece koşarak markete giderken Çağan kollarıyla beni sakinleştirmeye çalışıyor, Barış ayak ucuma çökmüş ellerimi tutarak desteğini veriyordu. Anıl telefonla bir yerleri ararken,aradığı kişiyi tahmin etmek çok da zor değildi.

Ece elindeki suyu açmaya çalışırken,titreyen eli işini zorlaştırıyor gibiydi. Anıl hızla alıp açtığı suyu bana uzatırken vücudum benden izinsiz var gücüyle titriyordu. Soğuk bir kış günü, ince bir tişörtle sokakta kalmışım gibi.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum,anında kesilen titrememle bakışlarımı zemine sabitlemiştim. Çağan hala yanımdayken ben başımı yerden kaldırıp tek kelime etmiyordum.

"Bak Dolunay,sen benim kız kardeşim gibisin biliyorsun. Ben her konuda yanında olmaya hazırım,anlat bana hadi." sırtımı sıvazlamaya devam ederken anlattım kısaca.

Tutulacak bir taraf yoktu bu hikayede. Belki bazılarına göre tepkim yersiz, çoktu. Bazılarına göre tüm suç Ege'de veya konuyu uzatan bendeydi. Ama bana kalırsa seçimler ve kararlar yer alıyordu bu hikayede.

********

Evi süpürürken aniden aklıma gelen Ege'yi düşünmemek için şarkı mırıldanmaya başladım. İsim bitip yengemlerle otururken harika giden sohbet ortasında aklıma yeniden gelen Ege sinirle saçımı karıştırmama sebep oldu.

Dinle Beni Bi'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin