BÖLÜM-47

1.7K 120 33
                                    

Mert'in yüz ifadesinden sonra kapıya döndüğümde kafeye giren çıkan insanlar arasında tanıdık bir yüz göremeyerek tekrar arkamı döndüm. Ne oldu anlamında başımı salladığımda eliyle önemsiz olduğunu söyleyip içeceğine uzandı. Onu boşverin önümdeki problem ikiliye döndüğümde kenardan Çisil'in sırıtarak geldiğini gördüm. Elindeki meyve suyunu İlayda'ya doğru eğdiğinde şaşkınlıkla gözlerimi açtım. İlayda çığlık atarak ayağa kalktığında masadaki herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Çağan gülüşünü öksürükle gizlerken Ece ve ben dudaklarımızı sıkıyorduk. Ege bir bana bir Çisil'e bakıp hafifçe tebessüm ettiğinde şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. İlayda söylene söylene tuvalete gittiğinde Çisil uykudan uyanmış gibi titredi.

"Kesin konulacağım,kesin!" ağlamaklı sesler çıkarıp yanımızdan uzaklaşırken kendimizi tutmayı bırakıp kahkaha atmaya başladık. Barış masaya gelip olanı öğrendiğinde keyifle bize baktı. "Bu kızı nasıl kendinize benzettiniz de askeriniz oldu?"

Ece ve ben birbirimize bakıp gülerken Ege'de gülümsüyordu. "Haberim yoktu böyle bir şeyden..."gülen yüzümü düşürüp Ege'ye döndüm. "Bilerek üzmek istemem yani arkadaşını."

Onun da yüzü düştüğünde yanımdaki Ece'yi kenara itip yanıma oturdu. "Seni o kadar seviyorum ki,birinin bana karşı olan ilgisini göremedim. Üzgünüm." yüzü gerçekten üzgün görünürken hemen yumuşamamam konusunda Ece sert bakışlar atıyordu.

"Fikrin nasıl değişti acaba?"
"O kadar üzgün oturuyordun ki,kendime gelmemi sağladın." omuz silkip cevap vermediğimde İlayda masaya geldi. "Ege beni eve götürür müsün?" sesi ağlamaklı çıkarken gözlerimi devirdim.

Hayır yani muhabbete bak.' Neden ağlıyorsun kızım?'

'Üstüme meyve suyu döküldü.' yaşı da beş çünkü. Ege ayağa kalktığımda yine yalnız olacaklarını düşünüp sinirlenirken bir elini bana diğerini çantama uzattı. "Gel seni de eve bırakayım." İlayda gözle görülür bir şekilde bozulurken gülüp ayağa kalktım.

Çıkarken Ece'ye keyifle el salladığımda o da bana öpücük atıyordu. İlayda ön koltuğa yöneldiğinde artık kanın beynime sıçradığına emin gibiydim. Ege beni kolumdan tutup öne doğru hafifçe ittirdiğinde gülümsedim. Eh böyle böyle yumuşamam zor olmazdı.

Yolda giderken telefonum çaldığında Ege'de göz ucuyla arayana baktı gülüp ekranı ona çevirdiğimde o da gülüp yola döndü. "Ay Dolunay koşuyor musun, uçuyor musun,ışınlamayı mı keşfediyorsun bilmiyorum ama hemen eve gel! Teyzen yine manyak nişanlısını getirdi,az sonra babanla birbirlerine kılıç çekecek gibiler."

Söylediklerine gülerken onları Demir'e emanet edip telefonu kapattım. "Ege istersen önce Dolunay'ı bırakalım biz sonra eve döneriz." sinirle arkamı o kadar hızlı dönmüştüm ki sonunda susup arkasını yaslanmış ve yol boyu bir daha konuşmamıştı.

Beni bırakıp tekrar eve gitmek Ege'yi yorar diye istemesem de ben de aynı şeyi teklif ettim. "Yok güzelim ben zaten gece Çağan'larda kalacağım."

"Öyle mi,neden?" dayanamayıp yine konuştuğunda derin nefesler alarak cevabı Ege'ye bırakıyordum. "Arkadaşlarımda kalmak için neden aramıyorum." İlayda'yı eve bırakıp bize doğru giderken ikimizde konuşmuyorduk. Cama bakarken onun yüzünün yansımasıyla göz göze gelince gülümsedi. Ben de hafifçe tebessüm ettiğimde evin önüne gelmiştik.

İnecekken kolumu tutup durmamı sağladı. "Trip at ben gönlünü alırım ama masadaki gibi üzgün olma yine." gülüp yanağını öpüp içimdekileri söyledim. "Verdiğin cevaplar beni çok tatmin ettiği için mutluyum."

Dinle Beni Bi'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin