Yattığım yerde ısrarla çalan telefonla başımı tuttum. Olağanüstü bir sinirle dolmuştum anında. Elime alıp arayan kişiyi anlamaya çalışırken gözlerimi kıstım.
Banu? Batu? Bamya?
Bamya mı? Kim olduğunu boşverip telefonu açtığımda tanıdık gelen sesle telefonu yüzüzden uzaklaştırıp tekrar baktım. ''Kimsin sen ya?"
"Kış uykusuna mı yattın be kızım benim Barış!" Ha Barış!
"Bak benim sana bir şey söylemem lazım ama sakin ol." dirseğimi yatağa dayayarak elimle yüzüme destek verdim. Kendimi tüm korkunç, üzücü, yıkıcı haberlere alıştırmaya çalışıyordum. "Hazır mısın?"
"Değilim."
"Bugün Ege'nin doğum günü!"
"Değilimin neresini anlamadı- Bir dakika ne!"Yatakta aniden sıçrararken az önceki uykulu halim şaşkınlıkla bakakalmıştı arkamdan. Masamda duran saate bakarken bir yandan tüm öfkemle Barış'a saldırıyordum. "Bunu doğum gününün bitmesine 16 saat kala söylemek yerine iki üç gün önce söyleseniz nasıl olurdu?"
"Ya kuzen herkes diğerine güvenmiş karşı evdeyiz biz gelin de halledelim."
Giyeceklerini ayarlarken Ece'ye hızlı mesaj atmayı ihmal etmemiştim. Yengeme kısa bir açıklama yapıp karşı eve geldiğimde benden hemen sonra da Ece girmişti. "Çağan Ege'yi oyalayacak. Biz süs alalım siz de pasta yapın işte!"
Cevap hakkı tanımadan bahçeden çıktıklarında Ece'yle koşarak mutfağa girdikmSipariş verdiğimiz pastanın yanına kurabiye yaparken güzel görünen sofraya çocuğunu mezun eden anne edasıyla bakıyorduk.
"Unuttum!" Ece korkuyla bana döndüğünde gözlerindeki dehşet ona da yansımıştı.
"Neyi?"
"Hediye..."devamını beklemeden çantamı koluma verdiği gibi dışarı ittirdi. Minnetle bakıp koşarak ilerlemeye başladım. Şu an moda yarışmasında son bir saati kalmış kadınlar gibi koşuyordum. Koşarak önünden geçtiğim kahveciye aynı hızda koşarak geri geldim. Ben ne kadar sevmiyorsam,canımın içi o kadar aşıktı kahveye.İçeri girip bir kahve makinası alırken,karşımda duran takıcıya girdim. İkimizde anısı olsun istediğim bir bileklik ararken siyah beyaz ve gri ile harmanlanmış bir bilekliği kestirdim gözüme. Gülümseyerek iki tane aldığımda aynı hızla eve geri döndüm.
Tüm süsler hazır olduğunda geriye sadece Ege'yi şüphe uyandırmadan eve getirmek kalmıştı. ''Bence kavga çıkar sen o da üzülsün." Ece gözlerini devirip ciddi misin dercesine baktı. "Mal mı bu çocuk durduk yere kavga ettiklerine inansın."
Ece'yi onaylar bakışlar atarken ekledim."İnandı diyelim tamam o zaman deyip eve mi gelecek sanıyorsun?" Barış omuz silkip daha iyi bir fikir bekler gibi yüzünü buruşturunca Anıl boş bir şekilde yüzümüze baktı. ''Ya da sadece akşam olunca eve dönmesini bekleriz."
Herkes sıradışı bir fikir duymuş gibi aydınlanırken Anıl da güldü. Bahçeden girmeye başlayan kızlı erkekli gruba bakarak öfkeyle Anıl'a döndüm. "Kim bunlar?" ben bilmem dercesine omuz silkip Barış'a döndüğünde yanımızdan ufak ufak kaçmaya başlayan Barış'ın tişörtünden tutup geri çektim. "Bunlar kim ha kim bunlar. Şuna bak kız benim yanımda manken gibi kalıyor. Utanmasa abiye giyip gelecekmiş. "Ya 6 kişi sarmazdı ki!" Sinirle tuttuğum tişörtü bıraktığımda Çağan'ın attığı mesajla tüm öfkem alınmış içine saf bir heyecan bırakılmıştı. Herkes bir yere saklanırken ortada sadece ben kalmıştım.
İçeri giren ikili önce süslere sonra bana bakarken Çağan bir adım gerileyip ikimizi ortada bıraktı. Ege gülümserken kollarını belime sarmış muzip bakışlarını etrafta gezdiriyordu. "Unuttunuz sandım bir an." Etraftan insanlar çıkarken gülüşü iyice genişleyen sevgilim herkesle teker teker sarıldı. İnsanlar kendi haline döndüğünde aralarından geçip zor da olsa elinden tuttuğum gibi arka bahçeye sürükledim.
İkimizde bir birbirimize bakarken dayanamayıp gülmeye başladık. "Susmaya geldik galiba?" tekrar gülüp önce kahve makinasını verdim. Gözleri kalp şeklini alırken. Çok ciddiyim bana hiç böyle bakmadı. Mutlulukla gülümsedi. "Allah'ım keşke Dolunay'la evlenmeyi dileseydim!" Şok olmuş bir şekilde ona bakarken kızarmaya başlayan yüzümü hissediyordum. Bu halimi yeni fark eden Ege makinayı yere koymaya kıyamıyormuş gibi bakarak hafifçe duvara yasladı. "Yalnız hissetme hemen döneceğim." sahte bir sinirle ona bakarken bana açıklama yapmak yerine kahve makinasına yapmasına sırıttım.
Elleri tekrar belimdeki yerini bulurken yaramaz gülüşü gitmiş yerine daha içten ve samimi bir gülüş gelmişti. "Dün kahve makinası diledim de. Gerçek olacağını bilsem seninle hemen evlenmeyi dilerdim." Gülüp başımı omzuna yaslarken o da saçlarımı öptü.
"Bir hediyem daha var aslında ." Makinayı beğeneceğine emindim ama bundan pek emin olamıyordum. Yine de cebimdeki hediye paketinden bilekliği çıkarırken hafifçe tebessüm ettim.
Siyah kısım üzerinde elimi gezdirirken tebessüm ettim. "Bu sensin." beyaz kısıma dokunup biraz daha tebessüm ettim. "Bu da benim." tepkisini ölçmek için ona baktığımda onun da yüzündeki aynı tebessümü gördüm. "Bu gri olan kısım ise biziz. Siyahla beyaz karıştı. Ama ne sen korkutacak kadar siyahtın ne de ben abartılacak kadar beyaz."
"İşten bu yüzden en güzel rengi çıkardık ortaya." yaptığım açıklama sonunda gözleri kızaran sevgilime mutlulukla baktım. Kesinlikle çocuğumdan kalma başkasının dokunmasına kıyamadığım bir oyuncak gibiydi. Dursundu öyle sadece. Kimse gelip almasındı benden.
Bilekliği koluna takarken üzerine bir öpücük bıraktım. Hissedilecek kadar bile değildi aslında. Benimkini de o takarken elimi tutarak gözünden bir damla yaş akmasına izin verdi.
"Seni bırakırken aklım neredeydi bilmiyorum. Bu konuyu açmak da istemiyorum ama bilmem gerektiğini düşündüm..." yutkunarak kelimelerini toplamaya çalıştı.
"... Çağan anlattı gitme sebebim korkmamdı falan demişim sanırım. Tek korktuğum şey beni kötü hatırlaman oldu Dolunay. Deniz yüzünden benden ayrılıp yüzüme bakmazsın diye korktum sadece."
Ellerimizi ayırıp beni göğsüne doğru çekerken ise gözlerini kapattı. "Seni o kadar çok seviyorum ki bunu bir çocuğa anlatmam gerekse şöyle anlatırdım sanırım."
"Salıncak sırasında o olsa kalkardım,elimde en sevdiğim çikolata olsa ona verir ikimizde gripken bir mendilim olsa hiç düşünmem ona uzatırdım." Ona göre daha duygusal olan yapım bu sözlere kayıtsız kalamayarak gözümden yaşları akıtmaya başlamıştı bile.
"Ben de seni çok seviyorum Ege. Çok fazla."
*****
Bileğimdeki bilekliğe gülümseyerek bakarken ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha düşündüm. Kim derdi konserde tanışacağım kişinin kaderim olacağını. Hele de konserlere çok nadir gidebilen birinin konserde birini bulacağına kim inanırdı?
Hayattı işte. Senin beklemene bakmadan hiç ummadığın anda çıkarıyordu karşına. Dışarıdan gelen şarkı sesiyle dün biz de kalmış Ece gözlerini ovuşturarak açtı. "Ne bu ses ya?" bilmem dercesine dudağımı büzüp balkona çıktığımda Ege'nin elinde gitarla şarkı söylediğini gördüm. Beni gördüğünde gülümseyerek şarkısına devam ederken keyifle ona baktım. Muhtelemen yengem ve amcamın evde olmaması ve etraftaki evlerin yazlık olduğundan sakin olmasına güveniyordu.
"Tut elimi buradan gidelim..." gözüme o an geldiğinde bu aralar sıklıkla ıslanan yanaklarım yeniden ıslanmaya başladı. O zaman da gözüne bakarak söylediğim şarkı şu an daha anlamlıydı bizim için.
"Olmaz demeden,dinle beni bi'." Kahkahalarım sokağa karışırken Ece telefonuyla videomuzu çekiyordu. Şarkı bittiğinde Ege elindeki gitarı yere bırakıp tüm muzip bakışları ile bana döndü.
"Belki tanımazdım seni o konsere gelmesen!" büyük bir keyifle öyle bir bağırmıştı bazıları camdan sinirle çıksa da bu manzara ile kayifleniyordu. Çoğu gençlerden oluşan topluluk mutluluğumuza ortak olurken evden hızla çıkarak karşısına geçtim. "Sakin kalamazdım benim olacağını bilmesem." üzerine atlayıp sarıldığımda o da beni etrafında döndürmeye başladı.
"Duy bizi Mersin! Biz çok mutluyuz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dinle Beni Bi'
ChickLitTut elimi buradan gidelim olmaz demeden dinle beni bi' sırasının üzerine koyduğum kağıda tebessümle baktım. Resmen en güzel şekilde ifade ediyorduk kendimizi, şarkılarla.