Tamam kabul. Yaptığımız şey gerçekten ama gerçekten çok saçmaydı!
İkimizde birbirimize fena halde kızgınız onu bunu geçtim tartışmalıyız. Ve ben salak gibi onun yanağını falan öpüyorum. Sonra geliyo beni suyun altında öpmeye çalışıyor niyeyse artık! En önemlisi de gökten sincap yağmıyor!!!!!
Fena halde kafayı yemiş bulunmaktayım!
Ben en son ne yapıyordum onu bile unuttum. Ah sanırım başım ağrıyor. Kendimi boşta bulduğum bir sandalyeye attım. Güneş fena halde bana çarparken 'niye başka bir yere oturmadım' diye bir fırça daha attım kendime.
Ama sonunda gölge olmuştu yada biri önüme geçmişti. "Naber?" Yiğit'e yaşadıklarımdan sonra hiç gülümsemeye çalışacak değilim. "Hiç iyi değilim" dedim sinirli halimle. "Neden?" Dedi sonra da biraz durdu . Ben cevap vermeyince sözlerine devam etti. "Az önce çok eğleniyor gibi görünüyordun" diyerek kapalı havuzu işaret etti.
"Ya ne demezsin eğlenmekten sinirlerim patlıyor" dedim göz devirerek. Gülümseyerek oturduğum sandalyeyi kendisine çekerek yere çömeldi. "Seni belki mutlu edebilirim ama aradan biraz geçmesi gerekiyor. Maalesef hemen yapamıyorum." Koluna yavaşça vurdum. "Boşver ya. Mutlu olsam yine bozuluyor zaten"
Kendime bir aga beee çektim.
Bu gerçekten tam yeriydi."Öyle deme be" dedi Yiğit. Benim için üzülüyor gibi duruyordu. "Ben olanları duydum biliyorsun Melody ve ne kadar görüntülü konuşsakta yanına gelemediğim için çok özür dilerim" O olaydan bahsediyordu. 4 yıl önceki o gece. Olanlar ve gidenden. "Sorun değil. Ailen senin yerine geldi. Görüntülü de konuşmuştuk evet. Benim için bu yeterliydi. Yinede teşekkürler" dedim.
2 gün sonra...
Açıkçası ben tamamen bitmiştim. Enerjim %20lere düşerken nasıl bayılmıyorum hala çok merak ediyorum. 2 gün içinde ne yaptığımı kısaca anlatmak gerekirse
At gibi BTS'in peşinden koştum.
Amerika'nın yerlerini dolaştık işte yayın çekildi falan. Valla anlatasım yok. Çok yorgunum. Kendimi yatağa gömücem. Bugün yayın birmişti şükür. Bu yüzden bütün gün uyuyabilirdim. Hatta saat gece 2'ye gelmeden ben uçuş moduna geçiyorum.
İyi geceler...
Günaydın...
Bu ne hızlı oldu böyle neyse. Saat kaç diye telefonuma uzandığımda gözlerim hayretle açıldı. "Saat 16:48 miğğ??" Yuh! Oha! Ne biçim uyumuşum. Aynaya bakmalı mıyım? Bakmak istemiyorum.
"Ağağağ" o ne be öyle? Yaratık? Slendırmen!! dur o uzun boylu takım elbiseli bişiydi. Kendimi duşa atıyorum arkadaşlar.
Yazardan...
Jungkook kapıya bir kez daha vurdu. "Hala cevap vermiyor. Nerede bu kız." Telefonunu eline aldı ve açtığı gibi kapaması bir oldu. Telefon numarası onda yoktu.
Jungkook 2 saattir kapıda Song Yun'a kaybettiği saatini vermek için bekliyordu. -Tabiki kapının önünde durmak dışında oteli de araklamıştı. Anons bile yaptırmıştı- Niye hala bu kadar sürede burada şapşalca beklediğini bilmesede sanırım içindeki bir his onu hala beklemesi için zorluyordu.
Bu saat onun için önemliydi. Kaybettiğinde dün üzüntüden yerinden duramamıştı. Yayın bunun yüzünden zor geçmişti. Bir de üstüne fanlardan onunla ilgili kötü yorum gelince fena halde kızmıştı.
Jimin dayanamayıp onun yanına gitmiş ve neler olduğunu sorduğunda babasının hediye aldığı saati kaybetmesinden çok üzüldüğünü söylemişti. Jimin de gidip bunu üyelere söylemişti.
Jungkook bütün gece o saati aramıştı. Neden olduğunu hala bilmediği garip hislerini takip ediyordu.
Bence hala Song Yun'u unutamamış ama neyse
En son bir görevli gören Jungkook sanki odanın sahibiymiş gibi davranarak "Kartı içeride unuttum ne yapabilirim?" Diyerek görevliyi kandırıp odanın kilidini açtırtmıştı. İçeri giren Jungkook etrafına bakınmaya başladı.
Yatak boştu ama sanki yeni üzerinden kalkılmış bir yatak gibiydi. Bu saatte yatakta olacak değil diye içinden geçiren Jungkook banyoya bakmaya döndüğünde işte onu gördü. Bornoza sarılı bir Song Yun.
"SAPIĞĞĞĞĞĞĞK"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
STILL WİTH YOU /JK
FanfictionHala seninle kalabilme şansını bana verebilir misin? /BİTTİ/ DÜZENLENİYOR... (30.04.2021) /21.07.2020/