8 < VERY ŞANSLILIK (!) > 8

405 33 6
                                    

Düzenlendi

Telefonda cevap vermesini beklerken sekreteri çıktı. Ne güzel. Babamla bile doğru düzgün konuşmam için ilk önce sekreter bozuntusundan geçmek zorundaydım. "Merhaba efendim Nasılsınız?" dedi sekreter. Başlıyacağım senin nasılsınına ben burda kaydolmuşum birilerine sığınmışım zar zor ilk dediği şey nasılsınız? Bu sekreteri kovmazsam ben."Çok iyiyim valla göbek atıyom gel sende katıl" dedim Türkçe bir şekilde eminim hiçbir şey anlamadı.

Göremeyeceğini bildiğim bir göz devirmeden sonra "Seninle uğraşamam babama ver telefonu" dedim İspanyolca kadın sadece İspanyolca biliyordu. "Görüşmek üzere efendim" dedi. Bende Türkçe "Mümkünse görüşmeyelim" dedim. Bazen çok güzel oluyordu bir sürü dil bilmek. Kimse beni anlamıyor ve arkalarından istediğim şeyi söyleyebiliyordum. Biraz şeytanice ama seviyorum.Hehe

"Alo kızım" sonunda sesini duyabilmiştim. Korece konuşuyordu. "Ahh~ baba bir kere de şu telefonu sen açamaz mısın?" Düşünür gibi mırıltılar çıkardı ve "hayır" dedi. Yalandan da olsa gülüştük. Çok komikti ne demezsin. "Kızın ne hallerde biliyor musun?" Dedim sinirli bir şekilde. "Kampda değil misin?" Çok güzel kamp sahipleri kaybolduğumu hala fark etmemişlerdi.

"Kayboldum baba!" Dedim biraz bağırır gibi çıkan sesimle. "Bir günlük otelde kalmaya yetecek kadar para vermiştim değil mi?" Evet bir baba kızına da kaybolduğunda böyle demez herhalde. Yani ne bileyim 'İyi misin?' falan diye sorması gerekmez mi? "Kapat telefonu ya baba!" Diye kükremeye başladım birden. "Noldu şimdi?" Dedi dalga geçer gibi gülerken " Her şey çok normal aslında. Sadece kayboldum ve sen beni merak etmiyorsun. Paran yeter mi diye soruyorsun. Her şey gayet normal" Sinirlenmiştim ki böyle söylenmemi de hak etmişti.

Normalde babam böyle davranmazdı ama sanırım ben kampa gittiğim günden önce yaşanan tartışmalar onu bu 1 haftaya yakın sürede fazlasıyla değiştirmişti. "Kapat telefonu tamam mı? Başımın çaresine bakarım! Artık nasıl bakıcak-" Elimden telefonun alınmasıyla tip tip telefonumu alan Jungkook'a baktım. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Merhaba efendim. Ben Jeon Jungkook şu an kızınız emin ellerde merak etmeyin." Dedi Jungkook gülümserken. Gülmenin sırası olduğunu hiç düşünmüyorum açıkcası. Babamla ne konuşuyorlar duyamıyordum da. "Evet evet o gün siz oradaki arkadaşlarımla adınızı öğrenemediğimiz kişi olmalısınız. O gün için tekrardan teşekkürler" Babamla bir yerden tanışıyorlar mıydı? Neler dönüyor burada?

" Tabi tabi......Hm hm evet......istediği kadar kalabilir.....evet. Görüşmek üzere hoşçakalın" Telefonu kapatıp elime verdiğinde çoktan ellerimi belime yerleştirmiş sorgulama moduma geçmiştim. "Neyin nesisin çocuk?" Dedim Türkçe. Anlamadı tabi ve beni sakinleştirmeye çalışır gibi koltuğa oturturdu. "Babanla eskiden bir otele yerleşmeye çalışırken aksilikler çıkmıştı ve bizi kendi oteline yerleştirmişti. Sayesinde çok rahat etmiştik ve para da almamıştı" Evet babam iyilik yapmayı çok severdi bu da onlardan biri olmalıydı. İsmini nasıl hatırladığını bilmesemde.

"Ve senin eve gitme meselen ise 7 gün bizimle kalıcakmışsın bu sırada gezmene izin verildi. 7 gün sonra uçakla seni almaya gelecekmiş. Şanslısın" dedi sıcak bir şekilde gülümserken. Ona bakınca gülümsememe engel olamadım ama içimden pek güzel şeyler geçmiyordu.

Ya ya ne demezsin ölüyom şanslılıktan

He bir de şu merdivenlerden bana dik dik bakan bisküvi canavarı var.

STILL WİTH YOU /JKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin