Kerim İncesu...
Koşarak yanıma geldi. Kaşlarını çatıp sinirle konuştu,
"Bu halin ne? Burada ne yaptığını zannediyorsun? Hasta olacaksın. Gel seni evine bırakayım.""Rahat bırak beni." dedim. Sinirlenecek halim bile yoktu artık. Yorgundum. Çok yorgundum...
Üzerine oturduğum mermerin ıslak olmasını umursamadan yanıma oturdu. Önüme düşen saçlarımı geriye doğru itip düzelttikten sonra cebinden bir mendil çıkardı. Mendili yüzüme yaklaştırdığı an ona döndüm.
"Rahat bırak dedim.""Olmaz. Bırakamam."
"Neden ya? Neden beni rahat bırakamazsınız? Neden bir kere rahatça ağlamama izin yok? Neden..." daha yeni azalan göz yaşlarım yine artmaya başladı.
"Bu kadın benim tanıdığım Yıldız Yılmaz değil çünkü. Senin beş dakika önce omuzların dimdik şekilde kendini savunan tarafın nerede şimdi? Kendisine ve oğluna çok iyi bakan anne nerede? Şu anda karşıma gördüğüm kadın o değil."
İtiraz etmelerime aldırmadan hızla akan makyajımı sildi. Islanan ceketimi çıkarıp üzerindeki kalın ceketi giydirdi. Beni yerimden kaldırdığında ayaklarımın çıplak olduğunu fark etti.
"Ben neden seni burada öylece bırakmadım ki? Neden başıma bela alıyorum? Neden Kerim neden?" kendi kendine söylenerek fırlattığım ayakkabıları alıp geri döndü.
"Giy şunları da gidelim."
"Kerim lütfen beni rahat bırak. Lütfen." yorgun gözlerim yine dolmuştu.
Gözlerini sıkıca kapatıp sabır diledi.
"Rahat bırakamam Yıldız. Şu haline bak! Kendine gelmen gerek! Eğer şimdi seni rahat bırakırsam neler olur bilmek ister misin?""Sen sabaha kadar ıslak bir şekilde açıkta kalırsın. Ya bir psikopat gelir ve devamını düşünmek bile istemediğim şeyler olur ya da soğuktan hastalanırsın. Hadi sabaha kadar sağ kaldın diyelim. Sen bu halinle eve gidince Halit'in oğlunu elinden alması ne kadar kolay olacak biliyor musun? Ben seni rahat bırakırsam vicdanım rahatlamaz. Anlatabiliyor muyum? Şimdi giy şunları da gidelim artık. "
Sözlerini ağırlığı altında ezilmiştim. İtiraz etmeden ayakkabılarımı giydim ve beraber hızla arabaya ilerledik. Sonunda arabaya bindiğimizde Kerim kapıyı sinirle kapatıp bana baktı.
Çenemde hissettiğim birkaç damla yaşı silip ellerimle oynarken konuştum,
"Neden o sırada beni savunmak yerine şimdi peşimden geldin?"Hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırıp yola koyuldu. Benim evimin yolunu tarif etmem dışında hiçbir şey konuşmadık. Sessiz geçen yolculuk sonunda evimin önündeydik. Bu süre içerisinde yağmur yavaşlamıştı.
Arabayı durdurduğunda birkaç saniye boş boş yola baktı. O sıra ben hala ona bakmaya devam ediyordum. Çok garip biriydi...
Attığı her adımı planladığı için rahat iken, planı dışında bir olay gerçekleşince heykel gibi kaskatı kalıyordu. Ama o anda bile kontrolü elinde tutmak için çabalıyordu. Onu iyi tanımıyordum ama bildiğim bir şey varsa, o da kontrol manyağı olduğuydu."Bir daha öyle bir şey yapma. Lütfen."
Kısık sesle söylediği sözler kaşlarının çatılmasına neden oldu."Neden yaptıklarım seni bu kadar ilgilendiriyor? Tanışalı bir hafta bile olmadı."
Başını koltuğa yasladı, "Beni ilgilendiren kısmı sen değilsin. Senin oğlun." gözlerini birkaç saniye arabanın tavanına gezdirdikten sonra bana döndü.
"Annesinden uzak büyümesini istemiyorum. Çünkü..." kendisini toparlayıp konuşmaya devam etti, "Çünkü çok zor bir durum. Öz annenden uzakta büyümek zor bir durum. Çok zor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚 | ʏɪʟᴋᴇʀ
Fanfictionꜱᴇʀᴇɴᴅɪᴘɪᴛʏ: "ᴛʜᴇ ᴏᴄᴄᴜʀʀᴇɴᴄᴇ ᴀɴᴅ ᴅᴇᴠᴇʟᴏᴘᴍᴇɴᴛ ᴏꜰ ᴇᴠᴇɴᴛꜱ ʙʏ ᴄʜᴀɴᴄᴇ ɪɴ ᴀ ʜᴀᴘᴘʏ ᴏʀ ʙᴇɴᴇꜰɪᴄɪᴀʟ ᴡᴀʏ." (Olayların mutlu veya faydalı bir şekilde tesadüfen meydana gelmesi ve gelişmesi.) [Eğer Yasak Elma dizisinden tanıdığımız Yıldız ve Kerim bambaşka bir ş...