1.9

499 33 72
                                    

"B-Barış?"

"Yıldız bekle! Açıklayabilirim!"

"Açıklamana gerek yok. Göreceğimi gördüm ben."

"Ama Yıl-"

Elimi bana doğru gelen Barış'a doğru dur der gibi kaldırdım.
"Konuşup gözümde daha da düşme."

Hızla Emir'in yanına ileyleyip çantamı aldım. Ne yapacağımı bilmiyodum. Bildiğim tek şey vardı, o da şu anda bu şirketten çekip gitmek istediğimdi.
"Yıldo, iyi misin?"

"Benim bir işim çıktı gitmem gerek. Sonra konuşuruz."

Aceleyle Bülent Bey'in odasına koşturup kapıyı tıklatarak içeri girdim. Bülent Bey, karşısındaki kanepede oturan Kerim ile konuşuyordu.
"Merhaba Yıldız, bir sorun mu var?"

"Bülent Bey, bugün erken çıksam olur mu? Kendimi iyi hissetmiyorum da."dedim buğulu ve zor çıkan sesimle.
Kerim kaşlarını çatarak bana bakıyordu, "Yıldız iyi misin?"

"Tabii, istediğin zaman çıkabilirsin."
Kerim'in sorusuna cevap vermeyerek odadan ayrıldım. Yavaş yavaş nefesim daralmaya başlamıştı bile. Yaş dolan gözlerimin görebildiği kadarıyla Ender'in numarasını tuşladım.
"Hello Yıl-"

"Ender ben çok kötüyüm... Çok kötü bir şey oldu ve ne yapacağımı bilmiyorum..."

"Tamam öncelikle sakin ol. Neredesin?"

"Şirketten çıkıyorum şu an."

"Yandaki restorana git ben hemen geliyorum."

Telefonu kapatıp çantamın içine fırlattım.
"Yıldız!"
Kerim'in sesini duysam da durmadan aynı hızla şirketten çıktım. Adım seslerinden koşarak arkamdan geldiğini anlayabiliyordum. Ama Kerim şu an umrumda değildi.

Yüzüme çarpan serin hava ile derin bir nefes aldım. Daha fazla ayakta durmayacağımı anladığımda güvenliğin plastik sandalyesine oturdum.

Şoktaydım, böyle bir şeyi beklemiyordum...
Başıma defalarca kez gelen şeyi tekrar yaşayacağımı düşünememiştim...
Aptaldım...

"Yıldız!"

Kerim sonunda yanıma yetişebilmişti. Karşıma geldiğinde yüzümü görebilmek için yere eğildi.
"Ne oldu böyle sana?"
Başımı iki yana salladım, "Kerim, konuşmak istemiyorum..."

Güvenlikten bir şişe su ve bir sandalye daha isteyip yanıma oturdu. Şişeyi içmem için bana uzattı.
"Ben seni hiç mutlu göremeyecek miyim, ha?"

Sudan birkaç yudum aldığımda nihayet az önceki şaşkınlığım azalabilmişti. Ama yine de Kerim'e hiçbir cevap vermedim.

"Anlıyorum, konuşmak istemiyorsun. O zaman ben konuşayım."
Cevap vermeden sadece gözlerine baktım. Beni yine rahat bırakmıyordu...

"Ağlamandan nefret ediyorum... O güzel yeşil gözleri gözyaşları içinde görmekten nefret ediyorum..." diye söylendi.
Başını diğer tarafa çevirdi. Birkaç kez nefes alıp verdikten sonra konuşmasına devam etti.
"Ama seni mutlu etmeyi başaramıyorum bir türlü. Tebessüm etmeni bile sağlayamıyorum anasını satayım..."

Sessizce oturduğumuz birkaç dakika sonrasına topuklu ayakkabı sesi duyuldu. Gelen Ender'di.
"Yıldız!"
Hemen ayağa kalkıp hızla Ender'e doğru ilerledim. Ona sıkıca sarılırken gözlerimden akan yaşları durdurmaya çalışmadım bile.
Saçlarımı okşayıp beni sakinleştirmeye çalışırken Kerim yanımıza geldi.
"Kerim, Yıldız'a ne oldu?"

"Bilmiyorum söylemiyor bana. Ben sizi yalnız bırakayım. Sana anlatmak istiyordur belki."

Kollarımı Ender'den çözüp Kerim'e baktım.
"Benden kolayca kurtulamazsın külkedisi. Yine hesap sormaya geleceğim." Tebessüm edip yanımızdan ayrıldı.

𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚 | ʏɪʟᴋᴇʀ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin