3.8

279 31 98
                                    

Önüme düşen saçları geri itti.
"Aaa yapma böyle. Biliyorum, sen de beni özledin. Sen de beni istiyorsun."

"Biliyor musun? Ben de seni dövmek istiyorum!"
Kerim'in sesi ile Barış nihayet gözlerini üzerimden çekmişti. Barış pisliğine Osmanlı tokadı atmak istesem de daha sonra uzaklaşacak yerim olmadığı için bu riski göze alamazdım.
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya devam ederken Kerim'in gelmesi içimin az da olsa rahatlamasına neden olmuştu.

"Ooo Kerim İncesu! Bu gece beklediğimden de güzel geçecek galiba!" diyerek güldü ve sözüne devam etti, "Hadi şimdi uza. İşimiz var."

"İşin bir kadının izni olmadan ona dokunmak mı?" hızla yanımıza geldi, "O kadınlara dokunan ellerini teker teker kırmak da benim işim o zaman!" diyerek Barış'ın havadaki elini tutup ters çevirdi.

Barış'ın ağzından acı dolu bir ses çıkarken, Kerim ters çevirdiği eli onun sırtına yaslayarak onu benden uzaklaştırdı. Ellerimi tam arkamdaki masaya yaslayarak rahatça soluklandım.

"Bir daha hiçbir kadına onun izni olmadan yaklaşmayacaksın! Anladın mı?!" diye bağırdı.
Barış alayla güldü ve yüzünü Kerim'e çevirdi.

"Yıldız'ın izni olmadığını nerenden uydurdun peki? Onun da beni istediğini bildiğin için içten içe kıskanıyorsun. Seni asla sevmeyeceğini bildiğin için deliriyorsun!"

Kerim'in kendisini ona saldırmamak için zor tuttuğunu sıktığı çenesinden anlayabiliyordum. Bir eli ile Barış'ı tutarken boştaki elini yumruk haline getirmişti.

"Şansını zorluyorsun."

Barış hâlâ gülmeye devam ettiğinde yumruğunu Barış'ın yüzüne geçirip yere düşmesine izin verdi.

"Sakın bir daha karşıma çıkma. Yoksa seni öldürmekten beter ederim."
Ona son sözlerini söyledikten sonra yanıma geldi.
"İyi misin güzelim?" diye fısıldadı.
Koluma dokunmak istese de dokunmadan sadece elini yaklaştırdı. Galiba Barış'ın yaptığı şeyden sonra bana dokunmasından korkacağımı düşünmüştü.

Başımı salladığımda tebessüm etti ve oradan yavaşça uzaklaşmaya başladık. Ta ki Barış'ın sesi tekrar duyulana kadar.
"Söylediklerimi inkar etmedin! Demek ki sen de biliyorsun söylediklerimin gerçek olduğunu! Sen de biliyorsun korkağın teki olduğunu! Yıldız beni istiyor! Ona yaklaşmam hoşuna gidiyor! Sen gelip ortamı bozmasaydın her şey mükemmel ilerliyordu!"

Kerim duyduğu sözler sayesinde durdu. Ben de durup ona baktım. Düşünüyordu. Belli ki sinirle hareket etmek istemiyordu.
Bal gözlerini yeşil gözlerime çevirdi.
Gözlerinde hem sinir, hem de korku vardı. Sanki Barış'ın söylediği şeylerin doğru olmasından korkuyordu.

"Yalan söylüyor." dedim kısık bir sesle.
"Biliyorum." dedi aynı ses tonuyla.

Derin bir nefes alıp verdi ve ceketini çıkarıp bana uzattı. Ceketi tuttuğumda ne yaptığını anlamıştım.
Yavaşça Barış'a doğru ilerlerken siyah gömleğinin kollarını dirseklerine doğru katlıyordu. Hiç acelesi yoktu ve çok sakindi.

Barış sonunda yerden kalkabilecek gücü toplamıştı. Burnundan akan kanı elinin tersiyle silip Kerim'e döndü.

"Sana şansını zorluyorsun demiştim. Beni dinlemedin. Şimdi sonuçlarına katlanman gerekecek." dedi ve aniden Barış'a kafa attı. Bu sefer burnu cidden kırılmıştı galiba.

Kerim'i engelleyecek değildim. Söylediği sözler boş verilecek sözler değildi. Sağlam bir dayağı hak etmişti.

Barış geriye doğru sendeledi ama hemen toplarlanıp Kerim'e ardı ardına yumruklar attı. Başını sağa yatırıp yüzünü buruşturdu. Belli ki canı çok acımıştı. Barış Kerim'in duraklamasından faydalanarak Kerim'in karnına dizi ile vurdu. Öyle sert vurmuştu ki ben bile acıyı hissetmiştim.

Tam Kerim'i alıp oradan uzaklaştıracağım sırada Kerim Barış'ın üzerine saldırdı. Onun karşılık vermesine fırsat bırakmadan ardı ardına yumruklarını Barış'ın yüzüne geçirdi. Daha sonra hızını alamayıp onu duvara itti.
Bu kargaşayı fark eden görevliler hızla yanımıza geldiler.
Kerim ise görevlileri umursamadan Barış'a tüm gücüyle saldırıyordu.

Görevliler zorla Barış'ı Kerim'in elinden kurtarıp onu alandan uzaklaştırdılar. Kerim ise yanındaki görevlileri ikna ettikten sonra yanıma geldi.

"Hadi." diyerek çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Çabuk adımlarla yanına ulaşıp ona baktım. Gözlerini yoldan ayırmadan, kendinden emin bir şekilde konuştu,
"Pişman değilim. Bana istediğin kadar bağırabilirsin."

"Bağırmayacağım. Hak etti pislik."

Arabayı park ettiğimiz yere doğru yürüdük. Bu sırada ona uzattığım ceketini giydi.
Mekanın park alanında yer olmadığı için arabayı mekanın arka sokağına park etmiştik.
Arabanın hemen arkasına geldiğimizde ona döndüm,
"Şu haline bak. Yüzün yara bere içinde. "

"Bir şey olmaz. Birkaç güne geçer." dedi.

"Birkaç güne geçecek yaralar değil bunlar. Dikiş atılması bile gerekebilir. Hadi hastaneye gidiyoruz."

Başını iki yana sallayıp bana yaklaştı, "Aslında sen bir öpsen tüm yaralarım iyileşir..."
Gözlerimi kaçırıp arabanın bagaj kısmına yaslandım.
Arada sırada yoldan geçen arabaların sesleri dışında hiçbir ses yoktu. Etrafı sokak lambalarının cılız ışığı aydınlatıyordu.

Aramızdaki ufak sessizlikten sonra ellerini iki yanımdan arabaya yerleştirdi. Gözlerimi tekrar ona çevirip bal gözlere baktım. Soluk verdiği her anda sıcak nefesi yüzüme değiyordu. Ona böylesine yakın olduğum için yüzündeki yaraları daha iyi görüyordum. Kesinlikle tedaviye ihtiyacı vardı.

"Beni sevmen için illa yalancı, sahtekar, serserinin teki mi olmam gerekiyor?"
Sözlerini söylerken çok ciddi duruyordu. Kaşlarını çatmıştı. Benden bir cevap bekliyordu.

Bir süre gözlerine baktım. Sonra da sırıttım ve "Öyle değil misin zaten?" diye mırıldandım.

Çattığı kaşları anında havalandı. Sözlerim onu şaşırmıştı.
Gamzesini belli ederek gülümsedi,
"Bunu bir ilan-ı aşk olarak kabul ediyorum o zaman."

Bir elini yanağıma yerleştirip hafifçe yanağımı okşadı. Daha sonra da aramızdaki ufak mesafeyi sıfıra indirdi ve dudaklarımı öptü. Gülüşüme engel olamayarak elimi boynuna yerleştirip ona karşılık verdim.

Kerim diğerlerinden farklıydı sanki. Kalbimin bir kelebek gibi uçmasını sağlıyordu. Bana bir sürü duyguyu aynı anda yaşatıyordu...

Kapattığım gözlerimi açıp ondan uzaklaştım.
Gülüp dudağındaki yarayı gösterdi, "Bak, yara hemen iyileşti. Demiştim sana." Gözlerimi devirip güldüm.

"Salak." diye söylenerek arabaya bindim. Hemen sonra o da sürücü koltuğuna bindi. Bana bakıp gülümsedikten sonra yanağımdan öptü ve arabayı çalıştırdı.

Gidiş yolu sessiz geçse de dönüş yolunda beraber radyoda çalan şarkılara eşlik etmiştik. Durmadan bir şeyler hakkında konuşup gülmüştük.

Onu böyle mutlu görmek, gözlerinin yıldızlar gibi parladığını görmek beni de mutlu ediyordu...

Bölüm Sonu

𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚 | ʏɪʟᴋᴇʀ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin