"Öncelikle gezimize katıldığınız için çok teşekkür ederim. Aylardır harıl harıl çalıştığınızın farkındayım. Size minnettarım. Emeklerinizin karşılığı olarak bu gezideki her şey şirket tarafından ödendi. O yüzden rahatça eğlenebilirsiniz. İlk önce ufak bir öğlen yemeğimiz olacak, daha sonra da orman yürüyüşüne çıkacağız. Yürüyüşe gelmeniz zorunlu değil ama eminim ki temiz havayı solumak hepinize iyi gelecektir. Akşam burada bulunan birkaç eğlence mekanına gidebilirsiniz. Eğer istemezseniz, onun yerine yakınlardaki göl kenarında yürüyüş de yapabilirsiniz. Şimdi öğlen yemeğine geçebiliriz. Teşekkürler. "
Bülent Bey'in konuşmasından sonra herkes biraz ilerideki masalara geçtiler.
"Pşt Emir, Caner nasıl?""Merak etme, ona sakinleşmesi için ilaç verdim. Şu anda pamuk şekeri kıvamında."
Kaldığımız bungalovların yakınlarında restoran gibi bir yer vardı. Mekanın hemen önünde de çimenlerin arasında odundan masalar vardı. Havanın günlük güneşlik olmasından yararlanıp açık alandaki masalara yerleştik.
Yemeklerimiz geldiğinde karşımdaki Emir ve Caner ile sohbet ederek yemeye başladık.
"Afiyet olsun gençler."
Kerim sağ tarafımdaki boş sandalyeye oturdu. Elindeki dolu yemek tabağını masaya bırakıp sırıttı."İzin almak diye bir şey var. Bunu bir araştır. Kullanmaya başlaman gerek."
Kerim sözlerimi gülerek geçiştirdi ve yemeğini yemeye başladı.Emir ve Kerim havadan sudan konuşurlar iken Kerim'in telefonuna mesaj geldi. Telefonu açıp mesaja baktığında yüzündeki gülümseme birden düştü. Uzanıp mesaja bakmak istesem de başarısız oldum.
"Ben... Ben bir telefon görüşmesi yapıp geliyorum." dedikten sonra hızla restoranın arkasına doğru gitti."Ne oldu acaba?" Caner kaşlarını çatıp konuştuğunda ilacın etkisinin azalmaya başladığını anlamıştık.
"Bilmem"
Belki bir şeyler görebilirim diye başımı yana doğru uzattım. Çok fazla göremesem de, galiba Kerim sağa-sola volta atıyordu. Elindeki telefonda bir şeylere basıp kulağına götürüyor, sonra da kendi kendine söylenip yine telefonu kulağından çekiyordu.
"Ben telefonumu unutmuşum, alıp geliyorum hemen."
Telefonumu bahane ederek restoranın diğer tarafına ilerledim. Kimsenin beni görmediğine dair emin olunca yavaşça Kerim'i görebileceğim bir yere gidip saklandım.
Bir derdi vardı, kim bilir neydi?"Neden telefonlarımı açmıyorsun?!" sinirle konuştuğunda aradığı kişinin Kerim'in aramasını kabul ettiğini anlamıştım.
"O attığın mesaj neydi öyle? Gideceğim her yeri sana söylemek zorunda değilim ben... Alt tarafı birkaç günlük gezi! Olanları değiştirmez!... Hah! Öyle mi? Bizim bir anlaşmamız var! Anlaşmayı istesem de bozamayacağımı biliyorsun zaten!... Hayır söylemedim diyorum!"
Çok sinirliydi. Konuştuğu kişi her kimse ve her ne yaptıysa onu çok kızdırmıştı...
"Bak sinirlenmeye başlıyorum. Bana güvenmen lazım artık! Yaptığımız anlaşma bitene kadar ona anlatamam, biliyorsun... Hayır dönmüyorum! Bırak da değer verdiğim insanlarla birkaç gün geçireyim. İstanbul’a geri döndüğümde oturur konuşuruz... Saçmalama! Sen ne dediğinin farkında mısın?!"
Derken yüzündeki hırs ve nefret bir anda korkuya dönüştü. Volta atmayı bir anda kesti ve yutkundu. Onu ilk defa böyle görüyordum...
"O-onu sakın bu işe karıştırma! Eğer onun saçının bir tek teline zarar gelirse... Eğer ona tek bir şey yaparsan, hiç acımadan hayatını mahvederim senin!"
Eli ile yüzünü kapatıp karşı tarafın söylediklerini dinledi. Derin bir nefes alıp cevap verdi,
"Tekrar söylüyorum; ona söylemeyeceğim, sen de onu bu işe karıştırma! Geziden döndüğümde tüm bunları tekrar konuşacağız. Ayrıca beni tehdit edebiliyorsun diye kendini güçlü sanma. Benim de elimde bazı şeyler var."Telefonu kapatıp cebine koydu ve omuzlarını düşürdü.
Mutsuz görünüyordu...
Yavaşça restoranın duvarına yaklaştı ve sırtını duvara yasladı. Gözlerini kapattı. Sesli bir nefes verip yorgun bakışlarını çimlere çevirdi.Cebimdeki telefonumu çıkarıp sanki telefonum ile ilgileniyormuş gibi yaparak Kerim'in önünden geçtim.
"Yıldız?"
Yorgun sesi kulaklarıma gelirken içim acısa da, onun orada olduğunu yeni fark etmişim gibi davrandım."Aa Kerim?" kaşlarımı çatıp karşısına geçtim, "İyi misin sen?"
"İyiyim." dedi zorla tebessüm ederek.
Öylesine masum, öylesine hüzünlü duruyordu ki, o an ona sarılıp teselli etmek istedim..."Hayır. Sen iyiyim diyorsun ama bal gözlerin hiç iyi değilim diye bağırıyor resmen..."
Yüzündeki sahte tebessümü yok edip gerçek duygularını açığa çıkardı. Elleri ile yüzünü ovuşturup bakışlarını ayaklarına indirdi.
"İyi falan değilim. Sinirliyim, mutsuzum ve... korkuyorum... Yaptığım bir hata yüzünden sevdiklerimin canının yanmasından korkuyorum...""Anlatmak istersen dinlerim." dedim yanına yaklaşarak.
O ise başını iki yana sallamakla yetindi sadece. Yutkundu ve gözlerini kaçırdı.Onu böyle üzgün görmek beni de üzmüştü. Her ne hata yaptıysa belli ki çok pişmandı. Kimseye belli etmese de onun da hataları vardı. Onun da yanlışları, onun da kırıkları vardı...
Ama yaptığı yanlışlar, yaptığı hatalar ve ondan çıkardığı pişmanlıklar onu şu anda karşımdaki Kerim İncesu yapmıştı.Dayanamadım ve bir adımlık mesafeyi kapatıp beline sıkıca sarıldım. Bu hareketimi beklemediği çok belliydi.
"Sen bana sarıldığında kendimi iyi hissetmeye başlamıştım. Belki sana da iyi gelir dedim..."Ellerini belime sarıp hafifçe güldü.
"Sen... Sen nasıl bir şeysin böyle ya?"Onun gülmesini sağladığım için kendimi tebrik ettim. İyi hissetmesi için elimden geleni yapmaya hazırdım.
"Yanımda olduğun için çok teşekkür ederim Yıldız..."
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚 | ʏɪʟᴋᴇʀ
Fanfictionꜱᴇʀᴇɴᴅɪᴘɪᴛʏ: "ᴛʜᴇ ᴏᴄᴄᴜʀʀᴇɴᴄᴇ ᴀɴᴅ ᴅᴇᴠᴇʟᴏᴘᴍᴇɴᴛ ᴏꜰ ᴇᴠᴇɴᴛꜱ ʙʏ ᴄʜᴀɴᴄᴇ ɪɴ ᴀ ʜᴀᴘᴘʏ ᴏʀ ʙᴇɴᴇꜰɪᴄɪᴀʟ ᴡᴀʏ." (Olayların mutlu veya faydalı bir şekilde tesadüfen meydana gelmesi ve gelişmesi.) [Eğer Yasak Elma dizisinden tanıdığımız Yıldız ve Kerim bambaşka bir ş...