2.3

474 38 111
                                    

"Kerim?"

"Selam! N'aber?"

"N'aber?!"
Beni kapıda bırakıp oturma odasına geçti.

"Sana içeriye girmeni teklif ettiğimi hatırlamıyorum?"

Koltuğa otururken gözlerini devirdi, "Aaa aşk olsun Yıldız! Ben yabancı mıyım? Teklif falan gerekmeden kendim girdim işte, daha ne? Terlikler güzelmiş bu arada."

Karşısında dikilip ellerimi belime yerleştirdim. Güzelim huzurumun içine etmişti!
"N'oldu neden geldin?"

"Bülent sana mesaj atmadı mı?"

"Yok atmadı. Atması mı gerekiyordu?"

"Bülent şirket çalışanlarının kafa dağıtması için ufak bir hafta sonu gezisi mi planlamış ne. Yarın akşam yola çıkıyoruz."

Kaşlarımı çattım, "Çıkıyor-uz?"
"Takıldığın kısım bu mu cidden? Ben de geleceğim, o yüzden çıkıyoruz dedim." dedi bıkkınca.

Masadaki kahvemi fark ettiğinde alıp içmeye başladı.
"Hey! Benimdi o!"

"Sen mi yaptın? Güzelmiş. Sana zahmet, bana da bir tane yapsana ya."
Gözlerimi devirerek sinirle elindeki kupayı aldım. Hadi onu bırak, bu gezi de neyin nesiydi?!

"Bülent Bey bana haber vermemişti. Hazırlanmadım bile. Gelmiyorum ben."

Kaşlarını çattı ve ben mutfağa ilerlerken beni takip etti.
"Aman ne olmuş, hazırlanırsın işte."

"Olmaz diyorum. Farkındaysan bir oğlum var benim. Halit onu yanına almak isterken ben onu bırakıp gezmeye gidemem."
Bir anda ciddileşmem sonucu şaşırmıştı. Ama belli etmemeye çalışarak mutfak tezgahına yaslandı ve gülümsedi.

"Dert etme bunları. Hem annen var, o bakar küçük canavara. Senin de biraz kafa dağıtmaya ihtiyacın var."

Gözlerimi milyonuncu kez devirip yanımda kollarını birbirine bağlamış olan Kerim'e döndüm.
"Sen zili çalmadan önce kafamı dağıtmakla meşguldüm. Ama sayende rahatlamayı bırak, daha da gerildim."

"Bak Yıldız, seni zorlamaya çalışmıyorum. Sadece biraz kendine vakit ayırmanı istiyorum. Zor günlerden geçtin, son zamanlarda çok ağladın... Biraz rahatlamayı, eğlenmeyi, gülümsemeyi hak ediyorsun. Karşına böyle güzel bir fırsat çıktı işte. Eğlenmekten, mutlu olmaktan korkma..."

Başımı ellerime eğdim. Söylediklerinin haklılık payı vardı...
Ama ya oğluma bir şey olursa?
Ya Halit oğlumu alıp bana geri vermezse?

"Korktuğum mutlu olmak değil. Korktuğum, beni mutlu eden kişinin elimden alınması..."
Gözlerimi çekik gözlerine çevirdim. Kaşlarını hafifçe çatmış, beni dikkatle dinliyordu.
"Halit oğlumu alırsa ben biterim Kerim. Oğlum olmadan ben bir hiçim... Onsuz nefes alamam..."
Gözyaşlarım kendilerini belli etmeye başladığında başımı yana çevirdim. Tekrar ağlamak istemiyordum...

Bunu fark etmiş olacaktı ki elini çenemin altına koyup başımı ona doğru çevirdi. Gözleri gözlerimi delip geçer gibi bakıyordu...
Derin bir nefes alıp beni kendisine çekti ve sıkıca sarıldı.
Kollarımı beline sarıp başımı omzuna yasladım. Yaşlar gözlerimden sessizce akarken gözlerimi kapattım.

O an fark etmiştim; birine sarılmaya ihtiyacım varmış...

Hiçbir şey söylemeden öylece durduk. Ne o bir şey söyleyip beni teselli etmeye çalıştı, ne de ben kendi dertlerim ile onun moralini bozdum...

Upuzun sessizliğin ardından alnımı omzuna yaslayıp fısıldadım, "Teşekkür ederim... Çok teşekkür ederim..."

Hafif gülüşünün mırıltısı kulaklarıma gelirken sırtımı sıvazladı. Kokusu ağlamamın sona ermesine yardımcı olmuştu. Çok güzel kokuyordu...

Nasıl hem bu kadar garip, hem de bu kadar mükemmel olabiliyordu?

Kerim'in güzel parfüm kokusunun yerini yanık kokusu alırken başımı kaldırdım. Bu koku da neydi böyle?

"Kahve!"

Her yere dökülen kahve bu güzel anı bozmuştu...
Sahi, nasıl kahveyi unutmuştum ben?!

Hızla Kerim'in kollarından ayrılıp dökülen kahveyi temizlemeye başladım. Kerim de cezveyi suyun altına tutarak bana yardımcı oluyordu.

"Demek böyle kahve yapıyorsun? Yanık kahve içeceğim yani. Tamam içeriz."

"Ya özür dilerim. Ben hemen yenisini yaparım."
Gülüp yanıma geldi. Dağılan saçlarımın bir tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi. Yutkundum. Tek bir hareketi ile içimde solucanlar dolaşmasına neden oluyordu!
"Kahveyi boşver de, geziye gelecek misin?"

Kaşlarını kaldırdı ve gamzesini belli ederek masumca gülümsedi. Belli ki beni ikna etmek için yapıyordu bu bakışı. Ne yalan söyleyeyim, sanırım ikna olmuştum.
"Bilmem, geleyim mi?"

"Şimdi sen gelmezsen Caner ve Emir de gelmezler. Ee, sizsiz gezinin eğlencesi kalmaz ki! Yani diyorum ki, gelsen fena olmaz. Yani gel. Bence gel. Yani bence istersen gel. Yani-"

Gülerek sözlerini böldüm, "Tamam tamam, geleceğim."

"Tamam o zaman. Ben yarın seni almaya gelirim." gülümseyerek ellerini ceplerine koydu.
"Olur."

Ona kapıya kadar eşlik ettim. Vedalaştıktan sonra oğlumun ağladığını duydum ve yukarı çıktım.

**

"Bu Kerim kesin bir şeylerin peşinde. Baksana Şahika ile sevgili olup sana asılıyor. Şaka gibi!"

"Ay bilmiyorum vallahi. Güvendiğim dağlarda fırtınalar koptu, dolular yağdı bundan sonra ne Kerim'miş ne Şahika'ymış umrumda değil."
Kahvemden yudum aldım.

Bülent Bey'in gezi planını ve Kerim'in evime uğramasını Ender'e telefon açıp anlatmıştım. Ender durmadan Kerim'in bir şeyler planladığını düşünüyordu.

"Sence geziye gideyim mi ne yapayım? Kerim'e geleceğim dedim de hâlâ emin değilim."

"Git bence. Sonuçta senin de kafa dağıtmaya ihtiyacın var. İyi gelir. Hem belki Kerim'in planları hakkında bir şeyler öğrenirsin."

"Hâlâ Kerim'in plan yaptığını düşünmeye devam yani?"

"Yıldız çevremizde plan yapmayan birileri kaldı mı Allah aşkına? Kesin onda bir şeyler var sonra Ender demişti dersin!"

Kerim'in kötü biri olduğunu düşünmüyordum, plan yapacağını da düşünmüyordum.
Umarım Ender demişti demem...

Bölüm Sonu

𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚 | ʏɪʟᴋᴇʀ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin