Vicdan Duygusu - Bölüm 41

406 19 8
                                    

Kızımın yanında öylece uzanıyordum ama gözümde en ufak bir uyku kırıntısı bile yoktu. Ellerim Melek'in saçlarındayken onun yanında huzuru bulabileceğimi sanmıştım ama fena halde yanılmıştım.

Her şeyin düzeleceğini düşündüğüm sırada Gediz'in anlattıklarıyla artık böyle bir durumun söz konusu bile olamayacağını anlayabiliyordum. Babamın hırsı ve Akın'ın inadı uğruna hapse gireceklerdi, hem de boş yere.

Bir yılda insanın hayatında o kadar çok şey değişebiliyordu ki bunu en iyi bilen kişi bendim, en yakınından buna maruz kalmıştım çünkü.

Kafamdaki düşünceleri toparlamaya çalışıyordum ama imkansızdı. Kalbimdeki vicdan duygusu o kadar ağır basıyordu ki diğer her şeyi susturuyordu.

Onların yarın parmaklıkların ardına girmesi benim yüzümden olacaktı ve ben buna engel olamayacaktım.

Ne kadar çabaladıysam da Akın'ın yeniden kazanmasına izin vermiştim.

Kendime yararımın dokunmadığı gibi, onlara da bir yararım dokunmayacaktı şimdi. Kızımın uzun bir süre babasını görememesine, ikisinin de ailesinde bir boşluğun oluşmasına ve kendimin de yeniden yalnız kalmasına neden oluyordum. Her ne kadar bunu durdurmak istesem de elimden ne geleceğini bilmiyordum.

Gözlerimin ağrıdığını hissetsem de onları kapatıp rahatlamak istemiyordum, çünkü bunu hak etmiyordum.

Birazdan gün doğacaktı ve onların bu evden çıkıp, teslim olmalarına bir adım daha yaklaşacaktık.

Melek'i uyandırmadan yanından kalktığımda, sessizce yatağın etrafından dolaştım ve lavaboya girdim.

Kendime gelmek istercesine yüzüme soğuk suyu çarptım fakat daha dün acı veren dudağımdaki yara şimdi sızlamamıştı bile. İçimde daha büyük acılar varken, bunların etki etmesini bekleyemezdim zaten. Bileğimin hali bile artık umurumda değil.

Havluyu askılığa asıp da lavabodan çıktığımda ne yapacağımdan emin değildim.

Aşağıya inmeli miydim? İnsem bile ne yapabilirdim ki? Sancar hapse gireceklerini söyleme zahmetine bile girmemişken, onunla vedalaşmalı mıydım?

O beni son kez görmeyi hak etmiyordu, hem de beni böyle zor bir durumla baş başa bırakmışken.

Arkamda kalan yatağa bir bakış attım. Melek şu anda huzurla uyuyordu belki ama uyandığında ona ne diyecektim? Yapacağım en zor açıklamalardan biri olacaktı sanırım.

Bir kez daha Sancar'a sinirlendim. Madem vedalaşmayı o da istemiyordu, bende inmeyecektim.

Zaten dün gece Gediz'le bir vedalaşma gerçekleştirmiş gibiydik.

Kapının yanında öylece dikilirken, koridorda duyduğum ayak sesleriyle aniden dışarı çıktım.

Gediz elinde siyah bir çantayla birden başını olduğum yöne çevirdiğinde şaşırmış gibiydi, gözlerini büyütmüş bir şekilde bana bakıyordu.

"Zamanı geldi mi?" Sesimi nasıl bulduğumdan emin olamayarak konuştuğumda, o da ağır bir baş hareketiyle beni onayladı.

Gerçekten de gidiyorlardı.

Gidiyordu.

Elim sıkı bir şekilde kapının kolunda kaldığında, aslında oradan güç almak istiyordum.

"Sen uyumadın mı?" Başıyla beni işaret edip sordu. Yorgunluğum o kadar mı belli oluyordu? Ya da belki de sadece Gediz bu kadar dikkatliydi.

Tek omzumu silktim. Zaten bunu anladığını bildiğim halde cevap vermek istemedim.

Tamam Mı, Devam Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin