Dayanılmaz - Bölüm 32

406 16 12
                                    

Marinanın otoparkına girdiğimde arabayı ofis binasının girişini görebileceğim bir yere park ettim. Saatime bir bakış atarken arabadan inip inmeme konusunda kararsızdım.

Evet, belgeleri onlara verecektim ama birkaç dakika önce hala da imkânsızmış gibi gelen yaşadıklarımın ardından hiçbir şeyden emin olamıyordum. Hem hala da toplantıda olabilirlerdi. O insanlara da bu halime gözükmek istemiyordum, onlara yapacak bir açıklamam yoktu.

Değer verdiğim insanları veya sadece değer verdiğim tek bir insanı kurtarmak isterken Sancar'ın beni buradan sürmek için kurduğu tuzağa düştüm ama sorun değil, iyiyim mi diyecektim?

Ne diyecektim?

Bütün Muğla ikisinin arasında yaşananları biliyordu, belki de diğer anlaşmaların yapıldığı insanların kulağına bile birkaç şey çalınmıştı. Zaten bütün gözler üzerimizdeydi, Yunanlıları da meraklandırmak istemiyordum.

Onları meraklandırmamak istediğimden dem vuruyordum ama, aslında şu an ki görünümümün ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Ne halde olduğumu kontrol etmeliydim.

Tavana yakın bir şekilde duran güneşliği indirdiğimde, koruması kapalı halde duran aynayı açtım ve yüzüme şöyle bir baktım.

Ağlamaktan artık buğulu gördüğüm gözlerimle yüzümü incelerken, pislik adamın attığı tokattan dudağımın bir kenarının patladığını gördüm ve hala da kanın aktığını fark edebiliyordum. Parmağımın ucuyla oraya yavaşça dokunduğumda sızlamasıyla hemen geri çektim. Bunun acısını birkaç gün daha çekecektim, iyileşene kadar yapacak bir şey yoktu.

Ara sıra yarattığı ağrıyla burada olduğunu hissettiren sağ bileğime bir bakış attığımda da yavaştan morardığını gördüm. Bunun da acısı geçmeyecekti, belki de uzun bir süre ayağımın üzerine doğru düzgün basamayacaktım bile.

Başımı sert bir şekilde koltuğun başlığına vurduğumda güneşliği de kaldırmıştım, daha fazla bu görüntüme bakacak halim yoktu. Hala da olanlara inanamıyordum.

Böyle bir şey nasıl olmuştu?

O adamların söylediği sözler kafamın içinde dönüp duruyordu ve uzun bir süre dönüp duracaklarını da biliyordum. Evet, buradakiler beni saçma bir destan yüzünden öyle biliyordu ama bana Sefirin kızı diye seslenen tek bir kişi vardı. Belki o zaman, sadece soy adında efe olmasına rağmen zamanında Efe kadını diyebilecekleri bir tek de ben vardım.

Gözlerimin tekrardan dolduğunu hissettim. Sancar gerçekten de bu kadar ileri gitmiş miydi? Benden kurtulmak için, beni ortadan kaldırmayı düşünmüş müydü?

Kendime de inanamıyordum. Gerçekten de böyle bir adama mı âşık olmuştum? Bu kadar mı kördüm, bu kadar mı salaktım?

Bunları hak edecek ne yapmıştım ki?

Göz yaşlarımın belli olmaması için ellerimle yüzümü kapattım, bahçede volta atan güvenliğin beni böyle görmesini istemiyordum.

Sancar'a olan güvenim varsa bile artık onun da yavaş yavaş silindiğini hissediyordum, her geçen gün hanesine bir eksi daha ekliyordu. Neredeyse onun bu yaptırdıkları yüzünden tecavüze uğruyordum! Yine.

Bana bunu yaşatmaya ne hakkı vardı? Neden ikimizde yollarımıza gidemiyorduk? O kendi hayatını seçmişken, neden benim de kendi hayatımı seçmeme izin vermiyordu? Daha fazla onu etrafımda istemiyordum. Hatta mümkünse kızımın etrafında da istemiyordum.

Gözlerimin kenarından akan yaşı silerken, bakışlarım ofis binasındaki hareketliliği takıldı. Birkaç kişilik ekip ile Sancar ve Gediz dışarı çıkmışlardı. Herhalde ayrılmak üzere olan kişiler Yunanlı şirketti. Basamakların yanına siyah bir araba yaklaştığında, kısa bir vedalaşmanın ardından gördüğüm ekip o arabaya binip marinadan çıkmak için manevra yapmıştı.

Tamam Mı, Devam Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin