Muğla'ya ilk geldiğim zamanlarda nefes alıp düşünebilmek için arabayı çektiğim tepeden, şimdi bir veda yaşayarak iniyordum. Bundan şikâyetim yoktu, çünkü olması gereken buydu. Uzun zamandır kafamın içinde tasarlayıp düşündüğüm konuyu sonunda dillendirebilmiştim ve Sancar'la yapabileceğim en açık konuşmayı yapmıştım. Buradan sonra artık bana karışamayacağını o da biliyordu.
İkimizin de yolları o kadar farklıydı ki. Aslında en başından beri farklıymış da ben bunu kabullenmemek için neredeyse gözlerime bir perde çekmişim.
Birkaç hafta önce olsaydı eğer, buraya gelmemin büyük bir hata olduğu hakkında yine yakınırdım ama şu yaşadığımız olaylar düşüncelerimi yüz seksen derece değiştirmişti ve iyi ki de değiştirmişti.
Eğer Akın buraya gelmeseydi, o konuşmalar yaşanmasaydı belki de ben bu gücü kendimde bulmayacaktım ve Sancar'ın isteklerine farkında olmadan yine boyun eğecektim.
Fakat bu sefer yalnız değildim. Yanımda olan insanlar vardı, bana gerçekten değer veren insanlar.
Eskiden olsa, sadece Melek'in iyiliği ve onun hayatını yoluna sokabilmek için yapabileceklerimi düşünürdüm ama artık bunu yapmama gerek yoktu. Buradan sonra kendimi de düşünebilirdim ve az önceki konuşmada bunun göstergesiydi.
Uzun zamanlar sonrasında kendimde bulduğum güç ile Sancar'ın karşısına dikilmiştim ve içimde ne var ne yoksa onun yüzüne söylemiştim. Gerçekten de rahatlamış hissediyordum.
Görünmez bir şekilde bağlı olan o prangaların artık tamamen ayağımdan çıktığını biliyordum. Belki bunu çok daha öncesinden yapmam gerekiyordu ama bir türlü o anı yakalamıyordum. Şimdi ise elime bir koz geçmişti ve onu kullanmıştım.
Söylediklerimden dolayı en ufak bir pişmanlık bile duymuyordum, çünkü bu pişmanlığı hissetmesi gereken kişi ben değildim. Hareketlerinin sonucuna katlanmak zorunda olan Sancar'dı ve onun yanından ayrılırken de yüzünde gördüğüm ifade bunun zaten bir göstergesiydi.
Konuşmamızdan, bana göre yüzleşmemizden, sonra yaşamın bana neler getireceğini bilemezdim ama artık uzun zamandır ertelediğim şu velayet davasını açabilirdim. Daha fazla uzatmanın bir anlamı olmadığı gibi şimdi bununla tek başıma uğraşmam da gerekmeyecekti. Bunun düşüncesi bile bana daha fazla ileri gitme cesareti veriyordu.
Melek'le beraber sakin diyebileceğim bir hafta sonu geçirmiştik ve böyle olmasından dolayı gerçekten de mutluydum. Bebek konusu hakkında hala daha sessizliğini korumaya devam ediyordu. Bu konuda takılabileceğim tek sorun, Melek'in tamamen babasından vazgeçmesi olurdu. Açıkçası durumların bu kadar kötüleşmesini istemiyordum. Çünkü babamın olmasına rağmen nasıl babasızlıkla büyüdüğümü en iyi ben biliyordum ve Melek'in de böyle bir hayatı yaşamasını istemiyordum, bir yanının eksik kalmasını istemiyordum. Tabii buradan en büyük görev her zamanki gibi Sancar'a düşüyordu. Melek'le onun anlayacağı bir dilde konuşma yapması lazımdı ama bunu yapabilir miydi, bundan emin değildim.
Haftanın başlaması ile beraber okul yönetimiyle konuşma fırsatı buldum ve Melek'in okul çıkışından sonra katılabileceği sosyal veya akademik birkaç faaliyet hakkında bilgi aldım. İş çıkışıma denk getirebileceğim bir program oluşturduk ve Melek'te bundan memnun kalınca, bu ufak sorunu da çözmüş olduk.
Artık okul çıkışlarında Sancar'ı görmüyordum. Bundan sonra gelir miydi, ondan da emin değildim. Benim için bir şey fark etmezdi ama kızını düşünmesi gerektiğini bilmesi gerekirdi.
Kolumdaki saatime bir bakış attığımda öğle yemeğinde olduğumuzu fark ettim ama ne iştahım vardı ne de yemek yiyecek halim. Hala daha olanların etkisindeydim ama bu durumun bu şekilde devam etmemesi gerektiğinin ben de farkındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tamam Mı, Devam Mı?
FanfictionSeninle beraber bir ev yapmaya çalıştım. Ama kapılar başka tuzaklara açıldı, merdivenler ise bir koridora çıkmadı. Değişmeye başladım. Çenemi kapalı tutmaya, daha ağır başlı, daha güzel, daha az uyanık olmaya çalıştım. Sonra da beni öldürdün, hem de...