Sokak lambalarının aydınlattığı caddeden ilerlerken Muğla'nın merkezine girmemize az kalmıştı. Tahmin ettiğim gibi hava iyice kararmıştı ve kış sezonu olduğundan insanlar evlerine çekilmişlerdi. Issız caddelerden sakince ilerliyordum, bir yandan da düşünüyordum.
Gediz yetişmesi gereken bir yer olduğundan bahsetmişti. Eğer Sancar'la gerçekten bu kadar sıkı bir dostlukları varsa düğüne yetişecekti. Arabanın göstergelerinden saate baktım. Düğüne yetişip yetişemeyeceğimi bilmiyordum. Aslında yetişip yetişmemek istediğimden emin bile değildim. Yetişsem bile ne yapacaktım ki? Durun, bu nikah kıyılamaz diye ortaya mı atılacaktım? Saçmalıktı.
Akın'ın yalan söylemediğini biliyordum. Belki de hayatımda bana yalan söylemeyen, gerçekleri suratıma bir tokat gibi çarpan tek insan oydu. Tabii insan demek için bin şahit isterdi ya, neyse.
"Seninki köşeyi dönmüş." Arkamdan seslendiğini duydum. Melek'in dikkati dağılsın diye oyuncaklarıyla oynuyorduk.
"Bir ortak bulmuş kendine. Para kazanmaya başlamış." Sırtımda gezinen bakışlarını hissedebiliyordum.
"Anlayacağın gariban bir oğlan değil artık."
Ona bakmayarak cevap verdim. "Beni ilgilendirmiyor." Melek'in düşürdüğü pelüş aslanı yerden aldım.
"Böyle düşünmen ne güzel." Oturduğumuz koltuğun başında dikildi. İster istemez gerilmiştim.
"Çünkü anlaşılan o hayatına devam etmiş, geride bırakmış her şeyi. Önüne bakıyor artık."
Sözlerine cevap vermedim. Söylenebilecek bir şey yoktu zaten.
"Sende artık önüne baksan iyi olur Nare. Aptal bir köylünün ardından hala da göz yaşı dökmen saçmalıktan başka bir şey değil."
Akın ara sıra Sancar'dan haberler veriyordu bana. Canımı yakmak için mi devamlı konusunu açıyordu yoksa hoşuna gittiği için mi yapıyordu bilmiyorum ama Muğla'da, hem de onların çok yakınında bir köstebeğinin olduğunu tahmin ediyordum. Her kim bilgi sızdırıyorsa Akın ona çok güveniyordu ve bildiklerini bir bir bana anlatıyordu.
Ondan edindiğim bilgilerle Sancarların artık bir konakta yaşadıklarını biliyordum. Sekiz yıl, evet para kazanmak için yeterli bir süreydi ama bu kadar güçlenip kuvvetlenecek kadar para biriktirmeye yeter miydi?
Arabanın navigasyonundan konağın yolunu takip ederken düşüncelerim Melek'in sesi ile kesildi.
"Daha çok yolumuz var mı anne?"
"Az kaldı canım." Dikiz aynasından ona baktım. "Birazdan orada oluruz."
Bakışları kucağındaki çantasında dikiliydi. "Beni o adama bırakacaksın, değil mi? Sonra da seni polisler götürecek."
Dikiz aynasından bir ona bir de yola bakıyordum. "Ve ben hep burada kalacağım, çünkü sen beni almaya hiç gelmeyeceksin." Bakışlarını cama çevirdi.
"Anneciğim bunları konuşmuştuk. Her şey yoluna girecek demiştim sana. Neden bana inanmıyorsun?"
Yol önümüzde kavisleniyordu. Gerçekten az kalmıştı varmamıza.
Omuzlarını silkti. "Ben burada kalmak istemiyorum."
"Neden böyle kesin kararlar veriyorsun? Belki burada çok mutlu olacaksın, buradaki insanları çok seveceksin." Parke taşlı bir yola girmiştik.
"Sevmek istemiyorum." Omuzlarını silkerek söylediğine inatlaşmaya devam edeceğini biliyordum.
"Melek, lütfen. Durumu daha da zorlaştırma canım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tamam Mı, Devam Mı?
Hayran KurguSeninle beraber bir ev yapmaya çalıştım. Ama kapılar başka tuzaklara açıldı, merdivenler ise bir koridora çıkmadı. Değişmeye başladım. Çenemi kapalı tutmaya, daha ağır başlı, daha güzel, daha az uyanık olmaya çalıştım. Sonra da beni öldürdün, hem de...