"Bu imza seçimimin bedeliydi.
Özgürlüğümün ise cezasıydı."
***
Kalbim göğüs kafesini rahatsız edercesine çarparken derin bir nefes alarak yattığım yataktan doğrulup pencereye doğru yürüdüm. Gözüme Ilgar'ın sözlerinden sonra bir türlü uyku girmemişti. Daha doğrusu o sözlerden sonra burada nasıl kalmaya devam etmiştim bunu kendime yediremediğim için uyamamıştım. Sahi ya ben nasıl kalmayı kabul etmiştim?
Saatler öncesi konuşmamı hatırlıyorum da ona karşı çok fazla öfkeliydim. Beni bu dört duvar arasında kıstırdığı için yüzüne karşı ben yapmadım diye bağırasım geliyordu. Ama aklıma Azra gelince susmak zorunda kalıyordum.
Zaten o olmasa çoktan çekip gitmiş hayatımda Ilgar diye biri bile olmayacaktı. Ama kader belki de yine babamın yaptığı şeyle beni onun karşısına çıkaracaktı bilemiyordum.
Tek bildiğim kaderimin o adamın hayatımın bir noktasında olacağıydı. Çünkü bunu hissediyordum. Söylediğim küçük bir yalanla aslında ona karşı direkt kendimi hedef göstermiştim.
Fakat bu evlilik olmayacaktı. Aileme karşı gelerek bunu yapamazdım. Başta da kendime yapamazdım. Sadece nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Eğer kabul edersem sonuçları ne olurdu onu dahi bilmiyordum.
Ellerimle yüzümü ovuşturacağım zaman karnıma giren ani ağrıyla yüzümü buruşturarak karnımı tuttum. Korktuğum başıma gelmişti. Uzun zamandır bedenimde hissetmediğim ağrılarım yine gün yüzüne çıkmıştı.
2 yıldır anlamadığım bir şekilde ara ara nedeni belirsiz şekilde karın bölgemde ağrı hissediyordum. Danıştığım birçok doktor ise strese bağlı bir ağrı olduğunu söylüyordu.
Hatta psikiyatristime göre bu ağrıyı aslında kafamda yaratmıştım. Çünkü iğneler bile geçirmiyordu bu ağrıyı. Tek geçiren şey kendimi rahatlatmak oluyordu.
Ne yapacağımı bilemez bir şekilde tekrardan yatağa oturdum. Bu kadar strese bu ağrı geçmezdi. Şu an en çok sıcak su torbasına ihtiyacım vardı. Ama şu an Ilgar'dan yardım isteyemezdim. İstemeyerekte olsa iki büklüm odadan dışarı çıkıp etrafı kolaçan ettim.
Ama bir türlü sıcak su torbası bulamamıştım. Dayanamayarak salondaki koltuğun kenarına çöktüm. Zihnim bu kadar yorgunken bedenim rahatlayamıyordu.
Ağzımdan çıkan kısık sesli inleme ile gözlerimi yumdum. Karnımdaki ağrı sanki bir çığ gibi kafamın içinde büyüyordu. Kendime hakim olamıyordum, çünkü olanlar canımı yakıyordu. Yerde oturarak ayaklarımı kendime doğru çektim ve kafamı koltuğun arkasına doğru yasladım.
Sakinleşmem gerekirdi. Yoksa sabaha kadar bu ağrı ile uyuyamazdım. En kötüsü kafamda oluşturduğum ağrı ile kendime acı çektiriyordum.
Dakikalar geçti ve sayamadığım bu süre zarfında yerde oturarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Fakat ne yaparsam yapayım acı katlanarak arttı ve benim dayanamayacağım bir noktaya geldi. Ta ki yanımda önümde eğilen bir bedeni hissedene denk.
Bedenimden akan buz gibi terle eşliğinde aldığım derin bir solukla başımı kaldırıp önümde duran o kuzguni gözlere baktım. Gecenin karanlığında iyice kararan o gözlere..
Üstüne giydiği siyah bluz ve eşofman altı ile önümde hafifçe eğilmiş anlam katamamış bakışlarıyla bana bakıyordu. Sanki hiç uyumamış gibi bir hali vardı. Bakışlarımı hiç çekmeden ona bakmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHU VİRAN
Teen FictionHer şey ruhu viran olmuş kuzguni gözlerin, gecenin kör bir vaktinde yapılan o hatanın bedelini ödetmek istemesiyle başladı. Ve bu hatanın beraberinde getirdiği seçim ise tek bir kişinin değil, herkesin bedel ödemesini sağlamış, canını yakmıştı. Çün...