29.Bölüm: "Kayıp Ruh"

2.9K 190 120
                                    

"Ruhumdaki bütün acıların dışa vurmuş yaralarından akan minik kan damlalarıydı bu gözyaşları."

***

Yaşadığım ağır şeyler yüzünden uyku bana uğramaz olmuştu. Gözümü kapattığım an tüm ortaya çıkan gerçekler zihnime doluşuyordu. Uykular, artık işkenceydi. Gecem gündüzüm birbirine karışmıştı.

Tam beş gün, Ilgar'ın evinde kendimi inzivaya çekmiştim. Bu süre zarfında ise Ilgar bana zaman tanımış ve ihtiyaçlarım dışında beni rahatsız etmemişti.

Yemek yerken, ilaçlarımı içerken birkaç cümle dışında aramızda pek konuşma da geçmemişti. Fakat onda fark ettiğim bir şey vardı ki beni hala çok şaşırtıyordu.

Ilgar benimle ilgileniyordu.

O fark etmesede gece yanıma geldiğinde uyumuyor, onun hareketlerini göz kapaklarımın altından izliyordum.

Yanıma geliyor, açılan üstümü örtüyor ve yatağımın yanındaki sandalyede oturarak bir müddet beni izliyordu.

Belki de uyanık olduğumu fark ediyor, ama ses çıkarmıyordu. Kısacası ikimizde birbirimize ayak uyduruyorduk. Fakat dün gece sessiz bir şekilde dile getirdiği cümleler yüzünden düzensizleşen nefeslerim ve yüz mimiklerim aramızdaki bu uyumu bozmuştu.

Çünkü bana şu sözleri sarf etmişti: "Yanımda olmanın en büyük nedeni seni korumakken ve de geçmişin izleri yakamızdayken benden fazlasını istedin, ama içi ruhsuz bir adam olduğumu göz ardı ettin. Sırf bu yüzden çizdiğim sınırlar bir işe yaramadı, başarısız oldum. Yine de yanımda kal, bencil olan ben olayım."

Bu sözler bana birçok şey ifade etmişti. Belki de ilk kez onu bu denli anlamıştım. Bazen hoşlanmak, sevmek yetmiyordu. O da yetmeyeceğini düşünüyordu, zira verecek bir hissin olmadığını söylüyordu. Kendisinin dediği gibi bu yüzden aramıza hep mesafe koymuştu. Şimdi ise tekrardan yanında kalmamı istiyordu.

Kötü değildi. Vicdanı da yok diyemezdim. Fakat ailesi dışında sevme duygusuna karşı kendini kapatmıştı. Hele ki ailesine zarar veren kişilerin kızına karşı haklıydı.

Üvey kızına.

Neden her şey bu kadar zor ve karmaşık gözüküyordu?

Okuduğum romanlarda bile onca acının içerisinde karakterlerin en ufacık sevgiye tutunmaları beni mutlu ederken, şimdi kendim herhangi bir duyguya tutunamıyor, bunu yargılıyordum.

Evet acı vardı. Yalanlar da vardı. Ilgar'da vardı.

Hatta olayların merkezinde o ve ben vardık.

Geceleri üzerimi örten adam, aslında içi ruhsuz bir adamdı değil mi? İnanın bu dünyada kimse tamamen ruhunu kaybetmezdi. Sadece kaybettiğimizi sanırdık.

Titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Evde, gecenin karanlığında yatağıma uzanmış bir şekilde onu bekliyordum. Daha doğrusu aramızdaki sessizliğin bize kattıklarını hissetmek istiyordum. Fakat dedim ya aramızdaki uyum ben uyuma rolünü bıraktığımda bitmişti. Ya da ben öyle sanıyordum, çünkü açılan kapı ile gözlerim anında kendiliğinden kapandı.

Gelen adım sesleriyle birlikte kulaklarım hassaslaştı ve onun yapacağı en ufacık hareketi işitmeye çalıştım.

Tok adımları sessizdi. Tıpkı kendisi gibi.

RUHU VİRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin