"Senin şehrin Virandı, benimse sözlerim umut doluydu. Ya da ben öyle zannediyordum. Çünkü benim de ruhum yıkılmıştı."***
Günler ilerlerken kaldığım dört duvar arasında fazlasıyla sıkılmaya başlamıştım. Mümkün olduğunca Ilgar ve kardeşiyle yüz yüze gelmemeye çalışıyorduk. Daha doğrusu ben odamdan çıkmamaya çalışıyordum. Yaşamak için yaşıyor gibiydim. Hayatımdaki en büyük amacım olan okulumu bile dondurmak zorunda kalmıştım. Son bir dönemim kalmıştı, ama hayatım bir anda alt üst olmuştu. Okul, arkadaşlarım kısacası her şeyden uzak kalmıştım.
Bir adamın evinde kalıyordum. Tüm her şeyden uzak kalmıştım.
"Bugün dışarıda yiyelim." diyerek salona giriş yapan Ilgar ile koltuktaki oturuşumu düzelttim.
"Dışarıda mı?" ilk defa dışarıda yemek yemeyi teklif etmişti. Şaşırmıştım.
"Evet. Hadi hazırlan bekliyorum."
Omzumu umursamazca silktim ve ayağa kalktım. Bana uyardı. Biraz hava almak iyi gelebilirdi. "Hazırlanıp geliyorum."
Odaya geldiğimde direkt olarak gardıroba yönelip kapağını açtım. Vazgeçilmezlerimden biri olan siyah dar pantolonu ilk olarak elime aldım. Sağ diz kapağı sadece yırtıktı pantolonun. Ayrı bir hava katıyordu. Daha sonra ise belden büzüşmeli açık turkuaz rengi bir sweat alarak üzerimi giyinmeye başladım.
Belim kıyafetimin lastiğinden dolayı açık kalmıştı. Sarı saçlarımı ise elimle dalgalandırarak serbest bıraktım ve boynuma gümüş bir zincir taktım. En sona makyajı bırakmıştım. En sevdiğim makyaj malzemelerini azar azar yüzüme sürerken nar çiçeği rujumu sürmeyi ihmal etmemiştim.
Aynaya baktığımda ise gerçek anlamda güzel olduğumu görmüştüm. Bu tonlar sarı renkteki saçlarımla aşırı uyumlu olmuştular. Kendimi beğeniyordum. Vaktimin birçoğunu da bakım yaparak harcıyordum. Hem eğlenceliydi hem de zaman geçiyordu.
Odadan çıkarak tam karşısında durdum. "Hazırım ben."
Oturduğu koltuktan ayağa kalkarak baştan aşağı beni inceledi. Bakışları yüzüme çıktığında tek kaşı kalkmıştı. "Fazla renkli görünüyorsun."
Telefonumu çantama atarak "Yoksa renksiz kişiliğime tezat mı duruyor diyeceksin?" dedim. Renksiz kelimesine gönderme yapmıştım.
Yanıma yaklaştı. "Hayır. Aksine renkleri güzel taşıyorsun."
Gözlerindeki bakışın anlamını çözemesem de zihnim söylediği cümleyi üstü kapalı bir iltifat olarak algılamıştı. Fakat cümlenin üzerinde bile durmadım.
"Çıkalım." deyip kapıya doğru ilerledim. Çıkmadan önce üstüme deri ceketimi almayı ihmal etmemiştim.
Arabaya vardığımızda ilk olarak ikimizde kemerlerimiz takıp yola odaklanmıştık. O arabayı sürmeye başlarken ben de sırtımı koltuğa yaslayıp dışarı izlemeye başladım. Ruhen yorgun oluşum bedenime yansıyordu. Eski deli doluluğum gitmiş gibiydi. Derin bir soluk alarak yolu izlemeye devam ettim.
Kısa bir süre sonra ise arabanın durmasıyla kemerimi çekiştirerek etrafıma bakındım. Bir pilavcı dükkanının önünde durmuştuk. Şaşkınlıkla Ilgar'a döndüğümde onun çoktan arabadan indiğini gördüm. Gözlerimi devirerek ben de onun peşinden inip dükkanın içine girmesini seyrettim.
Ciddi ciddi beni pilavcı dükkanına getirmişti. Ve ben içten içe sevinmiştim. Bu hayattaki en sevdiğim hazır olarak yapılmış tavuklu pilav yiyecektim.
![](https://img.wattpad.com/cover/208004675-288-k271064.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHU VİRAN
Ficção AdolescenteHer şey ruhu viran olmuş kuzguni gözlerin, gecenin kör bir vaktinde yapılan o hatanın bedelini ödetmek istemesiyle başladı. Ve bu hatanın beraberinde getirdiği seçim ise tek bir kişinin değil, herkesin bedel ödemesini sağlamış, canını yakmıştı. Çün...